Son dönemde Çerkes dünyası çok ciddi sancılar içerisinde.
Bu durum toplum tabanında, kurumlarımızda ve onların bağlı bulunduğu üst kurumlarda net bir biçimde görülüyor, artık gizlenmek istense de gizlenemiyor.
Yeni bir çağı yaşıyor insanoğlu,bizler de bundan muaf değiliz ve cemiyetimiz doğrudan etkileniyor.
Bilginin neredeyse ışık hızıyla yayıldığı, hiçbir şeyin gizli kalmadığı kalamadığı yeni bir dönem bu.
Yeni çağ, haliyle kendi hızına uygun refleksler gösterebilenlere, kendi hızına uygun değişim ve gelişim içerisinde olanlara hayat hakkı tanıyor.
Artık o lambalı radyolardan ülkenin resmi nutuklarının okunduğu, siyah beyaz televizyonlardan bilmem kaçıncı defa sansürlenmiş haberlerin cenaze suratlı adamlarca sunulduğu çağ değil.
Moskova’da patlayan bombanın dumanı dağılmadan,yaralıları hastanelere ulaşmadan haberi İstanbul’a ulaşıyor. Mısır’da ayaklanan halkın şikayetleri yeni çağın firavunlarına ulaşmadan bizim televizyon ekranlarımıza, internet sayfalarımıza düşüyor.
Bu yeni durum bilginin paylaşılması açısından sevindirici bir gelişme.
İletişimin kolaylaşması,işbirliklerinin güçlenmesi, ortak amaçlar hedefler oluşturabilecek, ortak duyguları düşünceleri paylaşabilecek insanların bir araya gelmesi açısından mükemmel bir imkan.
Fakat aynı derecede önemli bir risk içeriyor, ki biz Çerkesler asıl buna karşı savunmasız durumdayız.
Bu risk, bilginin kirlenmesi ve yeni çağın sunduğu iletişim olanaklarının istismara açık olmasıdır.
Toplumun hedefinden, gerçeğin mizanından kolaylıkla saptırılabilmesine imkan veren bu durum, kirli propagandanın ve dezenformasyon bombardımanının herkesin elinde bir silah haline dönüşmesini sağlıyor.
Son miting olayında hem iletişimin gücünü gördük,hem de aynı iletişim imkanlarının nasıl kötü kullanılabileceğinin net bir örneğini.
Mitingimizi sabote ediyorlar dedirtmemek için sustuk şimdiye kadar, fakat birkaç söz söylemenin vaktidir artık her şey bittiğine göre.
Toplumsal hareketlerin en temel ayaklarından birisi disiplin, diğeri ise bilinç ve sorumluluktur.
Bir cemiyet adına söz söylemeye kalkışmak için, o cemiyetin hiç olmazsa belirli bir kesiminin onayını ve desteğini almış olmak gerekir.
Aynı fikirdeki insanlar bir araya gelir ortak düşüncenizi cemiyetin önüne koyarsınız, destek görürseniz cemiyet adına konuşursunuz, destek görmezseniz “bu bizim fikrimizdir” diyerek kendi adınıza konuşursunuz,işin kuralı budur.
Bir araya gelen her üç kafadar bütün bir toplum adına hareket etmeye kalkışırsa, bunun sonuçları ve bizi nereye götüreceği konusunda ciddi şekilde düşünmek gerekir.
Son dönemde Çerkes halkı için hayati önemde pek çok konu, birilerinin elinde istismar aracı haline gelmiş durumda ne yazık ki. Bizim tüm geleceğimizi etkileyecek meseleler üzerinde tepiniyorlar adeta.
Bu yetkiyi kimden aldıkları, bu yeterliliği nasıl kendilerinde gördükleri de ayrı bir soru tabii.
Önce, Çerkes camiasının bütününü birleştirebilecek olan “soykırım” konusunu alıp bir güzel ayak altında çiğnediler. Çerkes diasporasının elinde RF.na karşı yegane pazarlık konusu edilebilecek meseleydi Çerkes soykırımı.
Bu en önemli kozumuzu, Gürcistan’ın amacı belli kirli politikaları için kullanmasına alet olarak harcadık.
Üstelik bizleri birleştirebilecek bir meseleyi bölünme ve parçalanma aracına dönüştürdük başarı ile.
Muhatabımızı uyandırdık, karşısındaki tehdidi ve olası tehlikeyi görmesine, uygun adımları atarak tedbirini almasına neden olduk.
Şimdi aynı hatayı Türkiye’de yapıyoruz.
Üç tane kafadar bir araya gelerek, bütün Çerkesler adına ana dilde eğitim ve televizyon yayını talep etmeye karar verdiler.
Bir kere bazılarının konuyu saptırıp istismar etmemeleri için şu iki noktayı tespit etmek istiyorum:
Çerkesler Türkiye’de devlet desteği ile ana dil öğrenimi hakkını talep etmelidirler.
Çerkesler Türkiye’de Televizyon ve Radyo yayını hakkını da talep etmelidirler.
Bu tür bir talep bütün cemiyeti ilgilendiren, olumlu veya olumsuz sonuçları bütün bir cemiyetin hayatını etkileyecek çok önemli bir meseledir.
Böylesine ciddi bir konuyu, sabah erken kalkan ilk üç kişi gündeme getiremez,getirmemelidir.
Bu apaçık cemiyete karşı sorumsuzluktur.
Bu kadar önemli bir mesele Çerkeslerin kurumları tarafından enine boyuna tartışılmalı, ne istendiği,nasıl istendiği, ne için istendiği gibi konularda netleşilmiş ve Çerkes halkının ezici bir kısmının desteğini arkasına almış, kimlerle ne şekilde işbirliği yapılacağı belirlenmiş olarak ortaya çıkılmalıdır.
Televizyona çıkıyorsunuz Çerkes Ethem’i hain ilan ediyorsunuz,
televizyona çıkıyorsunuz kurumlarınızı tüm Türkiye’ye şikayet ediyorsunuz,
televizyona çıkıyorsunuz Abhazya ve Osetyayı RF.nun bir cumhuriyeti olarak telaffuz ediyorsunuz,
kısacası ne söyleyeceğinizi dahi bilmeden saçmalıyorsunuz.
Kimse kusura bakmasın ama, o ekranlara çıkanların içerisinde, Kenan Kaplan dışında ağzı laf yapan, savunduğu konuya hakim, neyi ne için söylediğini bilen tek bir adam yok.
Çerkes meselesi bu kadar sığ değil.
Çerkesler de inisiyatifi size bırakacak kadar biçare değiller.
Şimdi yeni bir işimiz var, o da delinin kuyuya attığı taşı çıkartmak.
Çünkü senelerdir Türkiye’de 5 ila 8 milyon Çerkes yaşadığını söyleyip, piyasaya hava basan bu cemiyet Ankara’ya birkaç yüz kişiden başka Çerkes toplayamadı.
Bundan sonra, gösterdiğimiz varlık kadar dikkate alınacağız.
Bundan sonra, fikrimize zikrimize toplumsal varlığımıza gösterilecek itibar, bizim ortaya koyduğumuz güç kadar olacak. ( belki de yapılmak istenen buydu diyesim geliyor ama, dilim varmıyor yine de)
Ne oldu şimdi?
Tam seçimlere giderken, tam yeni bir anayasa hazırlanırken günlerce yaygara yaparak meydanlara çıktık,toplam katılım birkaç yüz kişi.
Sen şimdi o seçimlerde,o yeni anayasada birkaç yüz kişilik hak alırsın bundan sonra.
Böyle sorumsuzluk olmaz.
***
ÇAĞRI
Artık ok yaydan çıktı. Bu noktadan sonra geri çekilme imkanı yok bana kalırsa.
O nedenle Çerkes meselesi ile ilgili tüm kurumlar, en kısa sürede sağcı-solcu, ilerici-gerici, dindar-dinsiz demeden bütün varlığını ortaya koyup, ortak uzlaşma sağlayarak gerçek bir miting tertip etmek,birilerinin kamuoyunda yarattığı bu yanılsamayı ortadan kaldırarak, yaratılan “birkaç Çerkez” imajını değiştirmek için gerçek bir güç gösterisinde bulunmak zorundadırlar seçimden önce.
Bu, içerisinde yaşadığımız ve hak talep ettiğimiz ülkede itibarımızı korumak için gereklidir.
Bu diasporadaki kardeşlerini bir şey zanneden anayurt insanının morali için ve onların içerisinde olduğu yapıya bir mesaj vermek için gereklidir.
Kendimize inancımızı tazelemek, bireylerimizin mücadele ve direnme azmini güçlendirmek için gereklidir.
Başka çaremiz yok.
***
SON SÖZ
O sürekli istismar ettiğiniz ve üzerine basarak yükselmeye çalıştığınız federasyon mükemmel değil.
Bir çok yetersizliği ve beceriksiz başarısız davrandığı bir çok mesele var.
Bize düşen kurumlarımızı çalışır hale getirmektir, yanlış varsa eleştirmek, görev varsa katılmak tıkanma varsa açmak ve işler hale getirmek.
Her meselede gençliği gaza getirerek, sorumsuzca “önce benim aklıma geldi” diye ortaya fırlamak olsa olsa işgüzarlık ve art niyettir.
İşleyişinde yanlışlar olması, kurumlarımızı imha ederek “inisiyatifi ele alabileceğimiz” anlamına gelmiyor.
İnisiyatifi niçin ele almak ihtiyacı doğduğu da (tam da şu aşamada) ayrı bir meseledir ama, şimdilik burada girmeyelim o konuya.
Halk hareketlerinde inanç ve samimiyet önemlidir.Fakat akıl, politika ve tutarlılık çok daha önemlidir.
Dün “Çerkes = herkes” diyerek dışladığınız insanları, bu gün birlikte mitinge çağıramazsınız.
Çağırıyorsanız o zaman ya sizin tutarlılık sorununuz var demektir, veya güne göre politika belirliyorsunuz ve ne istediğinizi bilmiyorsunuz demektir.
* Ortaya çıktığınızdan beri istismar ettiğiniz bir kurumu “mitingimizde bize tabi olmadı – bizim aklımıza gelen parlak fikri alkışlamadı” diye yerden yere vuramazsınız, gençliğin hararetini istismar ederek onları kurumlarınızın üzerine salamazsınız. Bunu yapıyorsanız işbirliği vs. gibi söylemleriniz göstermelik ve laftan ibaret demektir ki kimse bunu yemez, nitekim yemediğini de gördük hep birlikte.
Nur topu gibi bir sorunumuz oldu
Mart 13, 2011158
Share