KAFFED Başkanı’ndan Türkiye Gazetesi Köşe Yazarı Yavuz Bülent Bakiler’e Cevap…

Sayın Yavuz Bülent Bakiler 

p>

Türkiye Gazetesi Köşe Yazarı,

p>

Sayın Bakiler,

26 Şubat 2011 Tarihinde Türkiye Gazetesindeki köşenizde yazdığınız “Çerkezlere yakıştıramadım” başlıklı yazınızı pek çok Çerkes hemşerim gibi bende okudum.  Yazınızdan Bursa derneğimizin etkinliğinin nedenini bilmediğinizi, dolayısıyla taleplerimizi anlamadığınızı anlıyorum. Bilgi eksikliğiniz nedeniyle bizce yazınız empati içermeyen, duygusal bir yazı olmuştur ve ben dahil üyelerimizin rahatsızlığına sebep olmuştur.  Başkanı bulunduğum ve Türkiye’de Kurulu 60 derneğin üst kurumu olan Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) üyelerinin bu tepkilerini şahsınıza iletmek görevimdir. 

p>

Sayın Bakiler, kurum olarak bu tür tepkilerle bir yere varılamayacağının, karşılıklı birbirimizi anlamadan, eleştirmenin,  ötekileştirmenin ülkemize hiç bir yararı olmadığının çok iyi bilincindeyiz. Çerkes toplumuna karşı menfi düşünceniz olmadığına güvenerek kısa bir zamanınızı alarak,  size Bursa derneğimizin etkinliği ve taleplerimiz hakkında kısa bilgi aktarmak istiyorum. Umarım bu bilgilerden sonra fikriniz değişecektir.

21 Şubat, Dünya Ana Dil Günü olarak UNESCO tarafından her yıl bir tema altında gerçekleştirilir. Bu günün temeli, 1952’de Pakistan’ın, Urdu dilinin Bangladeş halkının da resmi dili olduğunu deklare etmesinden kaynaklanan Bengal Dil Hareketidir. 2000 yılından beri  de UNESCO tarafından linguistik ve kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacı ile takvime alınmıştır.

p>

 UNESCO’nun yayınladığı atlasa göre Dünyada 2500 dil tehlikede. Türkiye’de tehlikede olan (100 yıl içinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacak ise bu dil tehlikede kabul ediliyor)  dil sayısı ise Habervesaire’nin rapordan yaptığı alıntıya göre 18:

  • “...kaybolma tehlikesini en az hisseden diller “güvensiz” (unsafe)strong> olarak nitelendiriliyor. Bir dilin bu kategoride yer alması “çocuklar tarafından da konuşulmasına rağmen bazı alanlarda kısıtlanması” anlamına geliyor. UNESCO’nun çalışmasında Abhazca, Adığece ve Zazaca Türkiye’de “güvensiz” olarak nitelendirilen diller;

    p>
  • li>
  • “Açıkça tehlikede” (definitely endangered)strong> seviyesinde değerlendirilen ikinci gruptaAbazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice ve Ermenice (Batı) yer alıyor. Bu dillerin kaybolma tehlikesine gerekçe olarak “çocuklar tarafından anadili olarak öğrenilmemesi” gösteriliyor;

    p>
  • li>
  • “Ciddi anlamda tehlikede” (severely endangered)strong> kategorisi genelde toplumun en yaşlı nesli tarafından konuşulan, orta nesil tarafından anlaşılabilen ancak kullanılmayan ve çocuklara öğretilmeyen dilleri içeriyor. Gagauzca, Ladino ve Turoyo bu kategoride değerlendiriliyor;

    p>
  • li>
  • “Son derece tehlikede” (critically endangered)strong> kategorisine Türkiye’den giren tek dil Hertevin. Bu dilin sadece en yaşlılar tarafından, nadiren kullanıldığı kabul ediliyor;

    p>
  • li>
  • “Kaybolmuş” (extinct)strong> diller Kapadokya Yunancası ve Ubıhça, adı üzerinde, dünyada tek bir kişi tarafından bile konuşulmuyor.”

    p>
  • li>
ul>

Sayın Bakiler, atalarımızın Kafkasya’dan sürgün sırasında getirdikleri diller insanlık tarihinin en eski, en çok sesli dilleridir. Bu diller aynı zamanda Anadolu’nun en eski medeniyeti Hatti’lerle akraba dillerdir. Bu antik diller Anadolu’da tarih içinde yok olmuştur. Ne yazık ki Ubıhça dili de Anadolu topraklarında, bu dili en son konuşan Tevfik Esenç’in 1992 yılında ölümüyle yok olmuştur. Adige ve Abaza dilleri de aynı tehlike altındadır.

Sayın Bakiler, toplumların yaşam kültürü ve felsefesini oluşturan gelenekleri dilleriyle birlikte yaşar veya yok olur. Çerkes toplumunu da özgün kılan dillerimiz ve “khabze” denilen, geleneklerimizdir. Bu gelenekler binlerce yıllık gelenekler olmasına rağmen, toplumda “ kaliteli bireyler” oluşturmanın normlarıdır. Onun içindir ki Çerkes toplumunda “ayıplı olmak” ölümden beterdir. Türkiye’deki suç coğrafyasını incelerseniz, Çerkes toplumunda yüz kızartıcı adi suçların, kadına, çocuklara yönelik suçların hemen hemen hiç olmadığını görürsünüz. İşte bunun içindir ki Çerkes toplumu dilini ve örf adetlerini (khabzesini) asimile olmadan korumak istiyor. Dil’in yok olduğu anda tüm bu değerler de yok olacaktır. Ne yazık ki geçmiş yıllarda, yazınızda bahsettiğiniz “Çerkes ağabeyler” geleceği göremediler. Bir kısmı bilinçsizlikten, bir kısmı da devletin baskıcı politikalarından korktular, çocuklarına dillerini öğretmediler. Şimdi ise dillerimiz yok oluşun eşiğine gelmiştir. Çerkes toplumu da ülkenin birliği ve bütünlüğü içinde, demokratik haklarını kullanarak dillerini ve kültürünü kaybetmeden yaşatmak istiyor. Bursa derneğimiz de işte bu insani talebini çok ta zarif bir şekilde gündeme taşımıştır. Duyurusunu silahla değil, kavgayla değil, akordiyonu ile şarkıları ile kimseyi rahatsız etmeden yapmıştır.

Bursa derneğinin sloganındaki, 147 yıldır çiftçi olmak, işçi olmak, savaşlarda ölmek ise sizin anladığınız manada kullanılmamıştır. Bu bir gerçeğin ifadesidir. Çerkesler Anadolu’daki hayatlarına burjuva ve zengin olarak keyiflerinden gelmediler. Ben bu sürgünün öncesindeki savaşlarda o günkü emperyal güçlerinin çıkarları olduğu konusuna girmeyeceğim. Ancak Anadolu topraklarına gelen Çerkesler, bu ülkede üretime en alt seviyelerde katılıp, gerekirse ölerek, bu ülkenin demokrasisinden eşit şekilde yararlanmak ve kendi kültürleri ile yaşayabilme haklarını kazanmışlardır. Buna karşın Çerkeslerin ödediği bedel dilleridir, kültürleridir ve kendi varlıklarıdır.  Söylenenler işte bu inancının ifadesidir.

Sayın Bakiler, Türkiye’de Çerkesler olarak tüm dillere, tüm kültürlere, tüm inançlara, kendimizle birlikte saygı duyuyoruz. Hoş görümüz sonsuzdur. Türkiye’yi seven, insanları seven, demokrasiye, insan haklarına saygılı vatandaşlardan da aynısını bekliyoruz. Türkiye’nin geleceği toplumsal empatinin ve hoşgörünün yaratılmasına bağlıdır. Kim olursa olsun, kendinden başkasını sevmeyen şoven anlayışın ülke, hatta dünya geleceği açısından en büyük tehlike olduğunu tarih göstermiştir.

Sayın Bakiler, umarım “Çerkeslere Yakıştıramadım” dediğiniz konudaki hassasiyetlerimizi ifade edebilmişizdir. Biz konuları yeterince bilmediğinize inanarak, “aydın bir köşe yazarı olarak bu yazıyı yakıştıramadık” demiyoruz.  Umarız Çerkeslerin düşünce ve taleplerini daha iyi anlamış, demokratik haklarımıza medeni şekilde sahip çıkma üslubumuzu Çerkeslere yakıştırmışınızdır.

Cihan Candemir
Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı

p>
nan



Kaffed

Share