Türkiye'nin ilk kadın orkestra şefi İnci Özdil, Ankara'da doğdu. Müziğe 1971'de Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümünde Nimet Karatekin'in öğrencisi olarak başladı. 1976'da Kompozisyon Bölümüne girdi. 1981'de Kompozisyon İleri Yüksek Sınıfına devam ederken, Orkestra Şefliği Bölümü'nde de çalışmalarını sürdüren İnci Özdil, 1983 yılında Piyano Bölümü Yüksek Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Bölümleri İleri Yüksek Sınıflarından yüksek derece ile mezun oldu. Aynı yıl Orkestra Yönetim Uzmanlığı için devlet bursu ile İngiltere'ye gönderildi.
+''+Guildhall Scholl of Music ve daha sonra Royal Academy of Music'in yüksek yöneticilik sınıfına girerek Sir Colin Davis, George Hurst, Koro Şefi Horst Neumann ile orkestra ve koro yöneticiliğine çalıştı. 1986'da İtalya'da Accademia Musicale Chigiana'da Orkestra Şefi Carlo Maria Giulini ile Alman romantik müziği üzerine çalışmalar yaptı. 1988'de Alman besteci Hans Werner Henze adına düzenlenen festivalde "En İyi Yorumcu" ödülünü kazandı. 1988'de Kraliyet Akademisi Orkestra Şefliği Bölümü'nü birincilikle bitirdi. Ülkeye döndükten sonra Kültür Bakanlığı Devlet Çok Sesli Korosu'nun açılışını ve şefliğini yaptı. 1989 yılında Sovyetler Birliği'nin vermiş olduğu bursla Rusya'ya gitti. St. Petersbourg Konservatuarı'nda Sovyet ve Rus müziği üzerine çalışmalar yaptı.1991 yılında Hollanda'nın Breda şehrinde düzenlenen Breda Müzik Festivaline şef olarak davet edilerek birçok konser verdi. 1992-94 yılları arasında İstanbul Devlet Senfoni Orketrası'nda şef yardımcılığı yapan İnci Özdil, 1994 Temmuz ayında Kültür Bakanlığınca Antalya Oda Orketrası'na kurucu şef olarak atandı. 5 Aralık 1997 Cuma ve 6 Aralık 1997 Cumartesi günleri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda Şef olarak görev alan İnci Özdil, programında Ermeni asıllı Aram Haçaturyan'ın "Gayaneh" adlı bale suitini seslendirdi. Gayaneh suiti dört bölümden oluşuyor: Kılıç Dansı, Ayşe'nin Dansı, Ninni, Lezginka
Nart: Rusya'da bulundunuz, Çerkes müziği ile ilgilendiniz mi?
Rusya'da Rus müziği üzerine çalışmalar yaptım, Çerkes müziği ile bir ilişkim maalesef olmadı. Maalesef diyorum, çünkü Sovyetler zamanında Kafkasya'ya geçmek ve orada Çerkes müziği ile ilgilenmek, oradaki konservatuarlara ve orkestralara gitmek istedim lakin izin alamadım.
Ablam müziklerinde Çerkes ezgilerini ve makamlarını kullanıyor. Çerkes müziği konusunda da ablam Sıdıka'nın bir bestesi var. Bu eseri İngiltere'de seslendirildi. Elimizden geldiği kadar bu müziği duyurmaya çalışıyoruz. Ancak Türkiye'de bu eseri seslendiremedik.
Çerkes müziğinin karakteristiğini çizer misiniz?
Çerkes müziği çok hareketli, ritim çok önemli; karakterinde bir at yürüyüşü hissediliyor. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda gerçekleştirdiğimiz konserde koltuk davulu çalınmasını istedim ama ellerinde bulunmadığı için bu ritmi trampet ile verdiler. Konserde ayrıca annemin Kafkasya'dan getirdiği "pkheçiç" kullanıldı; eserin asıl partisyonlarında böyle bir şey yoktu. Çerkes müziği çok sese çok yatkın, kendi bünyesinde çok ses var. Bu yüzden yorumlamak bana kolay geliyor, bir alaturka eser için bunları söylemek güç, içinde çok ses gelmiyor. Çerkes müziği çok daha ileri ve geliştirilmeye müsait.
Müzikte çok sesliliğin rolü nedir?
Müziğin halka ulaştırılmasında çok seslilik, bir akordeon ve doli ile yapılmış müzikten daha kolay, diye düşünüyorum. Örneğin seslendirdiğimiz Haçaturyan'ın Lezginkasını herkese dinletebilirsiniz; sanmıyorum ki beğenmeyen çıksın. Önemli olan eldeki materyali iyi değerlendirmek ve özüne sadık kalmak.
Neden Haçaturyan?
Bu eserinde Haçaturyan, Çerkes müziğini çok iyi özümsemiş, bütün özelliklerini; dönüş yerlerini, dansın kıvraklığını müzikte hissediyorsunuz. Gözünü kapattığınızda bunların hepsi gözünüzün önüne geliyor. Bu tür yapıtlarla müzik halka daha kolay ulaştırılabilir ama özünü bozmadan.
Gittiğiniz ülkelerde Çerkes müziğini bilen insanlarla karşılaştınız mı?
Maalesef karşılaşmadım. Diğer ülkelerde yaşayan insanlar müziğimizi bilmiyorlar. Bu bir kayıptır. Eserlerimizi duyurmak gerekliliğine inanıyorum. Mesela kız kardeşimin eserinin Londra'da seslendirilişinde, eseri dinlemeye gelenlere kendi açıklaması ile bunun bir Çerkes müziği olduğunu duyurdu, zaten eserinin ismi de "Çerkes Dansı" idi.
Geleceğe ilişkin bir projeniz var mı?
Burada Kafkas Derneği'nden bir ricam var; Kafkasya'da bulunan, müzik alanında çalışmalar yapan insanlar ile bizleri bir ortak çalışmaya sokması lazım. Bizler diyorum, Türkiye'de evrensel düzeyde yetişmiş, arkadaşımız olan Çerkes sanatçılar var; orkestra şefleri, orkestra elemanları. Kompozitörler ile ilişkiye geçmeye ihtiyaç var. Bu ilişki kurulduğu taktirde biz hazırız.
Lezginka parçasını buldum ve repertuarıma aldım, bestecisi Ermeni olsa dahi. Kim bilir neler var. Keşke diğer eserlerimizi de seslendirebilsek.
Antalya'da oturuyorsunuz, Dernek faaliyetlerine katılıyor musunuz?
Zamanım el verdiği sürece katılıyorum. Ben onlardan, onlar da benden desteklerini eksik etmiyorlar. Verdiğimiz konserlerde beraber olma şansını ele geçiriyoruz.
+''+İnci Özdil