Toplumsal Değişim ve Düğünlerimiz

ne tuhaf kadehler insanı kaldırıyorlardı

ve insanlar dillerini unutup

ulusal söylevler veriyorlardı

ve gelenekleri yargısız infazlayıp

alnının şakından

ya çağdaş versiyon

ya ilerici enternasyonalizm

ya da yeni dünya düzeni

diyorlardı adına

ya da

üzüm üzüme baka baka

herkese

ve her şeye rağmen *

+''+

Ulusal kültürün, kimliğin göstergesi olan gelenekler ve bu geleneklerin kuralları, içinden çıktığı toplum tarafından konulur. Yine o toplum tarafından geliştirilir ya da değiştirilir. Bir gelenek zamanla toplumsal niteliğini kaybetmişse varlığını yitirir, yerini değişimle bağdaşan yeni bir geleneğe bırakır. Toplumsal değişimin istila, işgal, göç gibi nedenlerle gerçekleşmesi durumunda ise başka kültürün etkisine girmiş, toplum değişimini asimilasyon yönünde gerçekleştirmiş olur. Nitekim 1864'de gerçekleşen sürgün sonrasında dört bir yana dağılan Çerkes halkı aynı durumla karşı karşıya kalmıştır. Önceleri dışa kapalı köy yaşantılarında, yani diğer kültürlerle iletişimin az olduğu dönemlerde benliklerini, kimliklerini ve geleneklerini koruyabilmişler fakat, daha sonra ortaya çıkan teknolojik gelişmeler beraberinde endüstrileşmeyi ve toplumsal hareketliliği de getirince, değişen zaman ve çevreye göre yeni gelişmelere uygun olarak bu gelenek ve göreneklerimizin, kısacası kültürümüzün çözülmeden nasıl yaşatılabileceği sorunu ortaya çıkmıştır.

İşte kaçınılmaz olan toplumsal değişim karşısında, şairimiz Thatsı Tamer'in büyük bir endişe ile dile getirdiği asimilasyonu ürkütücü boyutuyla yaşamamak için ne yapabilirdik bilinçli Çerkes gençleri olarak? Yani, dememek için ilerde:

.........

mavi küre yine dönüyordu aynı hızıyla

silahlanma yarışında hiç kimse galip gelemiyordu

kavgamızsa ele avuca sığmıyordu

ama

bir

benim

diyen de

pek az çıkıyordu

ve çocuklar artık

kardeş halklar masalını sevmiyordu

ne tuhaf

........

diye.

Kültürümüzün en belirgin öğesi olan düğünlerimizi nasıl yaşatabilirlik özüne uygun olarak, neydi olması gerekenler? Hani şu düşünmesi bile hayali olan, öylesine gerçek olan olması gerekenler...

Bizler yeterince yaşayamamanın ve görememenin burukluğunu hep hissederek yirmi küsürcük yaşımıza kültürümüzden neler katabilmişsek, buna göre köy düğünlerinin şehirde yapılan salon düğününe ne şekilde uyarlanabileceği üzerine düşüncelerimizi ve rahatsız olduğumuz konuları kaleme almak istedik.

Bu konuda da öncelikle davetin ne şekilde yapılabileceğini ele alalım dedik:

Düğüne davet edilen konuklara gönderilecek olan davetiyelerin, damadın düğünden önce bir arkadaşının evine misafir olarak gitmesi, gelin geldikten sonra misafir alan evin düzenlediği bir törenle baba evine getirilmesi geleneğine uygun olarak, damadın yakın arkadaşları tarafından dağıtılmasının uygun olacağını düşünüyoruz. Gelin ve damadın düğüne katılmaması geleneğinin devamı ise salon düğünü açısından oldukça zordur. Çünkü düğünlerimiz toplumsal değişimin etkisiyle eskisi gibi haftalarca sürmüyor. Bir sorun da akrabaların sık görüşemiyor olmalarından, yakınının düğününe gelen davetliler gelin ve damadı bir arada görmek konusunda hemfikirler. Fakat çiftlerin özellikle de gelinin oynamaması hala korunan ve korunması da gerekli olan bir geleneğimizdir.

Katıldığımız düğünlerde dikkat ettiğimiz ve edilmesi gerektiğine de inandığımız diğer bir konu dansa katılacak gençlerin ve diğer konukların da giyimlerine özen göstermeleridir. Bayanların fazla dikkat çekmeyecek şekilde sade olduğu kadar zarif görünmeyi sağlayan ve kaftan geleneğinin devamı olarak uzun etek giymeleri, bayların ise yapılan düğüne, dansa katılan bayanlara hürmeten ve nezaketen blue-jean değil kumaş pantolon giymeleri daha hoş karşılanmaktadır. Rahatsız olduğumuz diğer bir konu, düğüne içkili olarak gelinmesidir. Ayrıca, kültürümüze yabancı konuklar için, sırf onlar Çerkes düğününün ne şekilde yapıldığını görsünler diye, yalnızca orkestranın çaldığı Şeyh Şamil'le değil, kültürümüzü yaşatmanın bilinciyle sadece akordeonla ve tüm danslarımızı düğün boyunca oynayarak gerçekleştirmeliyiz.

Salon düğünlerinin olmazsa olmaz bir bölümü olan takı merasimi ise Çerkes kültüründe olmadığından, gelin ve damada bir armağan verilecekse bunun, tebrik maksadıyla yanlarına gidildiğinde verilmesi daha makbule geçmektedir.

Bizler kültürümüzün tacı olan düğünlerimizin özüne uygun olarak salon düğünlerinin nasıl gerçekleşebileceği konusundaki düşüncelerimizi yaşadığımız deneyimler ( başta da belirttiğimiz gibi yirmi küsürcük yaşımıza sığdırabildiklerimiz ölçütünde) ile bu yazımızda dile getirmeye çalıştık. Yazımıza son noktayı koyarken dileğimiz, düğünlerimizi sonsuza dek sürdürebilmek... İstiyoruz ki yaşatamadığımız değerlerimiz de yazılı olarak bırakılabilsin bizden sonrakilere. Yazılı olarak kalabilsin ki okunduğunda mantıklı bir yorumla ne şekilde korunarak devam ettirebileceğimizi sorgulayabilelim hep birlikte... Bu konudaki eksikliklerimizin sayın büyüklerimizin yardımıyla, yaşatabilme kaygımızın da sevgili arkadaşlarımızın, gençlerimizin yani bizlerin çabasıyla giderilebileceği inancındayız.

Saygı ve Sevgilerimizle...

Ayşe MERMERCİ, Banu BAYBURTLU, Nejan HUVAJ, Sine GÖKSOY

(*) Thatsı Tamer, İçimdeki Köyün Delisi, 1997, s.36 small>

p>+'



'+Ayşe Mermerci

Share