Çerkeslerin konu edildiği; 'Kalan' ve 'Orada Ölmek' adlı iki belgesel ile birçok başarılar elde eden genç yapımcı Sayın Eylem Er ile yapmış olduğumuz röportajı okuyucularımıza sunuyoruz.
+''+Eylem kendinden biraz bahseder misin okurlarımıza?
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesini Halkla İlişkiler Bölümünden mezunum, aslında henüz bitiremedim; iki dersim kaldı, onları verince mezun olacağım. "Hayal Mahsulleri Ofisi" adında üç ortağımla birlikte kurduğumuz, organizasyon, prodüksiyon ve reklam işleri yapan bir ofisimiz var.
Çerkesler ile ilgili bir belgesel çekimine nasıl karar verildi?
Ben geçen sene yaklaşık bir yıl boyunca Can Dündar ve ekibi ile İnönü belgeselinde çalıştım. Bülent Çaplı' nın o dönem Ankara Üniversitesinde Öğretim üyesi olması ve belgeselin yapım aşaması çalışmalarının okulda olması nedeni ile o yazımı okulda geçirdim. Herkese kısmet olmayacak şekilde hocamla aynı odayı paylaşarak bu çalışmanın içerisinde yer aldım. Sayın Sevda Alankuş zaten Fakülteden benim hocamdır, kendisinden de ders almış olmam nedeni ile önceden tanışıklığımız vardı. O dönem okuldaydım ve uygulamalı televizyon dersi alıyordum. Bu dersi tamamen kendi isteğimle alıyordum. Normalde Halka İlişkiler öğrencileri bu dersi almazlar. Bu derslerin amacı uygulamalı projeler yapmaktır. İster drama ister belgesel çekersin; ama benim belgesele olan ilgim nedeni ile bu dalda çalıştım ve bundan önce de 'Son Meyhaneci' adında bir belgesel hazırlamıştım. Bu belgesel Almanya Nürnberg' de Oddsy Prize' a layık görülmüştü. Sevda hocam da benim belgesellere olan ilgimden ve bu konuda yapmış olduğum çalışmalardan haberdardı. Taner Baltacı ve Emrah Bakkaloğlu arkadaşlarım da belgesel konusunda çalışıyorlardı. Ve bir ortak proje olsa da beraber çalışsak diye kendi aramızda konuşuyorduk. Dediğim gibi yaz tatilinde bizler okulda iken Sevda hocam 'Uygulamalı Televizyon Dersi' ni veren hocamıza giderek kendi kafasında olan projeyi anlatmış ve bu konuda kiminle çalışabileceğini sormuş. Hocam da böyle bir iş için gönüllü olabileceğimizi ve beraber çalışmak için bir fırsat aradığımızı bildiğinden bizim adlarımızı vermiş. Bu da Sevda hocanın fikrini bize açmasına vesile olmuş. Sevda hocam bir gün Ürdün' den atlı bir birliğin Türkiye' yi geçerek Kafkasya' ya gideceğini, söyledi -bu arada bizler Çerkesler gerçek anlamda kimlerdir, tarihleri nedir, yaşam tarzları nelerdir, yani hiç bir konuda bilgimiz yoktu- ve "-sizler bu işlerle uğraşıyorsunuz ve bunu belgesel olarak çekerek belgelemek ister misiniz" dedi. Biz de büyük bir hevesle, gerek böyle bir konuda çalışacak olmaktan gerekse üçümüzün bir konuda çalışma isteğinden dolayı, bu öneriyi kabul ettik.
'Kalan' ın çekimlerine başlamanızdan ve ilerleyişinden bahseder misin?
'Kalan' ın çekimlerine başlamak için önce gideceğimiz köyü seçmek gerekiyordu. Bu köyün seçiminde herhangi özel bir kriterimiz yoktu, atlıların güzergahı üzerinde olması dışında. Belgeselin çalışma alanı olarak Kayseri ili Karaboğaz köyünü seçtik. Bu köye iki gün öncesinden gittik. İstedik ki hazırlıkları görelim, Prensin gelişini ve karşılamayı alalım ve bakalım neler elde edeceğiz. Çünkü neler olacak hiçbirşey bilmiyoruz. Hazırlıkları çekmek için gittiğimizde gördük ki çok fazla bir hazırlık yok. Hazırlık yok derken asla bu işi önemsemedikleri için değil, heyecanları gerçekten var fakat bunu hayata yansıtmak gibi bir durumları yok, çünkü çok önemli bir çabaları var; yaşam gailesi.
Karaboğaz' da çekimleri sürdürdük, Prensin buraya gelişini beklemeden bir önceki köye giderek köye gelişini oradan itibaren çekmeye başladık. Köye girişi ve karşılamayı görüntüledik. Ben orada Ali ve onunla beraber gelen ve bence bu heyecanı asıl tadanlar ile beraber oldum. Bence en görkemli gece bu gece idi. Ertesi gün de köyden ayrıldılar. Biz de Ankara' ya döndük.
Burada beni çok heyecanlandıran bir şey vardı; Çerkes olmamasına rağmen, Ali' nin Çerkeslere vermiş olduğu destek ve bunun karşılığında da başka bir ülkede yaşayan ama Çerkes olan insanların heyecanları. Ben bunu rüya olarak nitelendiriyorum yani bir şey hayal etseler herhalde bunu hayal edebilirlerdi diye düşünüyorum. Yaşlıların, Çerkes kıyafetleri içerisinde gelen atlıları köylerine girerlerken izlemeleri, Çerkes halkın onları karşılamaları, herkesin yüzündeki o gülümseme ve mutluluk çok açık bir şekilde göze çarpıyordu. Demek istediğim tıpkı eski günlerdeki gibi, Çerkes kıyafetleri giymiş, kılıç kuşanmış, atlı gençlerin orada yaşayan ve bunları sadece hayal edebilecek olan Çerkes halka ne ifade ettiğini gözlerinden okuyabilirdiniz.
Burada yaşadıklarım sizleri daha rahat anlamama neden oldu. Çok güzel bir gece geçirildi ve sabah atlıların yollarına devam ettiler. Ve sonra köylüler tüm doğallığı ile kendi hayatlarına geri döndüler. Bizim, Türkiye ayağı olarak nitelendirdiğimiz belgesel ismi 'Kalan' da, çizdiğim bu portreyi anlatıyor. Öncesini, karşılamasını ve sonrasını, yani kalanını.
Benim bu belgesel nedeni ile gördüğüm bir yapı var; Türkiye' deki köylerde yaşanılan Çerkeslik düğünler ile sınırlı. Doğal hayatta hangi köy Çerkes köyü diye sorup yanına da bir Türk köyü koysalar, bu kadar içinize girmiş olmama rağmen inanın bir ayrım yapamam. Birinden biri çıkıp Çerkesçe konuşmadığı sürece, ki çok fazla konuştuklarını da söyleye-me-ye-ce-ğim. Ben belgesellerin röportajları için kendilerine Çerkesçe konuşabileceklerini söylememe rağmen hiç kimse bunu tercih etmedi.
Elde ettiklerimiz Taner' in, be-nim ve Emrah' ın çok ilgimizi çekti. Orada Ali ile tanıştığımda kendisine bu belgeselin Ürdün ayağına ilişkin fikirlerimi söyledim ve bizi bu konuda maddi olarak destekleyip desteklemeyeceğini sordum. Kendisi seve seve bunu yapacağını söyledi. Ankara' ya döner dönmez Türkiye ayağının kurgularını çalışmaya başlarken ben bir yandan da Ürdün ayağına ilişkin yapım çalışmalarına giriştim. Nerede kalabileceğimizi, kimlerle görüşebileceğimize ilişkin detayları düşünürken, Sevda hocam ve Waleed Todd bana Ürdün' deki Çerkes derneklerinin bu işi organize edebileceklerini söylediler. Çünkü bunun için gereken maddi olanaklara sahiptiler. Onlarla bağlantıya geçtik. Türkiye' ye ilişkin yaptıklarımızı ve Ürdün' e ilişkin planlarımızı anlattık ama bunu için uçak biletinden kullanacağımız kasete kadar yardıma ihtiyacımız olduğunu ve bunları sağlamaları durumunda bizim de bu belgeseli maddi bir talepte bulunmadan çekmek istediğimizi belirttik. Yazış-malar, telefon görüşmeleri sonucunda, bunu kabul edeceklerini söylediler. Bürokratik engeller de atlatıldıktan sonra ben, Emrah, Taner, Walled Todd ve Sevda hocam ile birlikte Ürdün' e hareket ettik.
Kafkas Derneği' nin bize hep inandığını düşünüyorum. Bize bizim arzuladığımız değeri gösterdi. Hani bunlar öğrenci, bu işte amatörler demeden elinden gelen her şeyi yaptı.
Bizi çok hoş karşıladılar. İndiğimiz gibi derneğe gittik ve dernekte 'Kalan' ın gösterimini yaptık. Burada amacımız kendimizi konuşarak ifade etmek yerine, yaptığımızı ortaya koyarak, bunun Ürdün ayağını yapmaya geldiğimizi anlatmaktı. Ama ne yazık ki bizi karşılarken ki samimiyet ve güler yüzlülüğü belgeseli izledikten sonra bize gösteremediler. Çünkü inanamadılar, Türkiye' de bu şekilde yaşayan Çerkeslerin olamayacağından bahsettiler.
Burada bir parantez açmalıyım; 'Kalan' şu şekilde başlar; köyün hali, köyün süreğen yaşamı, atlıların gelişi, akşam eğlencesi ve akabinde köyde bir önceki gün bıraktıkları yerden hayatlarına devem eden insanlar ve finalde omzuna küreğini almış ve işine doğru gitmekte olan adamın görüntüsü ile son bulur. Çünkü ne kadar görkemli ve mutluluk verici bir gece geçirilmiş olsa da geriye kalan budur. Ama bu fotoğrafa inanamadı Ürdün' de yaşayan Çerkesler. Çünkü onlar Ürdün' de çok başka koşullar altında yaşıyorlar ve Çerkesliklerini yaşatıyorlar. Dediğim gibi bize tepki gösterdiler ve bizim ile sürekli tartıştılar. Hatta aralarından bazıları, "-sizi buraya kim gönderdi, sizi kim böyle yönlendirdi, bunlar yanlış görüntüler bunlar gerçek olamaz yoksa bizi de mi böyle göstereceksiniz" diye eleştirdiler. Biz de onlara bunun Türkiye' deki görüntülerden sadece birinin olduğunu ve belgeselin bunu yansıttığını, bizim bu görüntüleri yorumsuz olarak aldığımızı belirtik. Ayrıca Ürdün' deki yaşamı görüntülemeye geldiğimizi ve onu görüntüleyip belgelemek istediğimizi belirttik. Bir de belgesel de bize konuşmamız için, yaşlılar, bakanlar, önde gelenler ile görüşme ayarlamaya çalışmamalarını istedik. Bizim istediğimizin Çerkes halktan olan insanlarla röportajlar yapmak olduğunu dile getirdik. 3 gün boyunca bu konuyu tartıştık ve elimize kamera bile almadık çünkü bize inanmadılar. Tam burada Hasan Hurma' nın (o dönem Amman Çerkes Derneği başkanı) adını anmadan geçemeyeceğim. İlk günden beri bizle beraber oldu ve bizim için büyük bir gayret sarf etti. Ancak 3. günün sonunda kamerayı elimize alabildik ve çekimlere başlayabildik. Burada Ürdün Televizyonunun katkıları da büyük oldu. Kraliyet bize bir araç tahsis etti. Toplam sekiz gün kaldık Ürdün' de. Burada da çok keyifli vakit geçirdik. Çerkes gençlerin gittiği Ahli Club' ta Türkiye ayağının gösterimini yaptık. Buraya Gelen Çerkes gençlerle çok keyifli vakit geçirdik. Çoğu bizim yaşlarımızdaydı zaten. Benim için çok özel zamanlardı.
Bundan sonra Türkiye' ye kasetlerimiz ile geldik. Ve buraya gelince inanılmaz bir şeyin farkına vardık ki, orada çekimde kullandığımız kasetler eski teknoloji idi ve Türkiye' deki stüdyolarda bu sistem ile çalışmanın olanağı yoktu. TRT dahil her yeri aradık ama kurgulama yapabileceğimiz böyle bir sistemle çalışan yer kalmadığını gördük. Bu süreç 4 ay aldı ve sonunda kasetleri Ürdün' e tekrar göndermeye karar verdik. Kasetler Ürdün' de yeni teknoloji kasetlere kaydedilip bize geldi ve bu da yaklaşık bir 3 ay sürdü. Çekimler Aralık' ta yapılmıştı. Kasetlerin gelmesi ve bizim kurguya başlamamız Haziran' ı buldu. 'Orada Ölmek' te böyle bir süreçten sonra tamam-landı.
Ürdün ayağı olan Orada Ölmek adlı belgeselin içeriğinden bahseder misin?
Orada Ölmek Çerkeslerin anavatanlarının uzağında Ürdün' de etnik özelliklerini koruyarak sürdürdükleri hayatın hikayesi. Bir çeşit gitmek mi zor kalmak mı öyküsü...
Ürdün' de olmak onlara rahatsızlık vermekle de Kafkasya için uğraşmak ve orada yaşamak istiyorlar. Şu an ben ko-nuşurken kullanacağım kelime-yi seçerken ki ikilemi onlar da yaşıyorlar. Ürdünlü mü, Ürdünlü Çerkes mi, Çerkes mi? oldukları ikilemi. Bun bunu orada açıkça gördüm. Oraya ihanetle yapmakla birlikte Kafkasya özlemi var.
Ayrıca, belgeselde hiçbir üst metin yok, sadece röportajlardan oluşuyor.
Belgesellerin katıldığı festivalleri ve aldığı ödüllerden bahs eder misin?
Türkiye ayağı olan 'Kalan' (15 dk.) ile 10. Ankara Film Festivali' ne katılmıştım. Burada finale kalmış ama dereceye girmemişti.
'Orada Ölmek' (20 dk.) Aydın Doğan Vakfı 11. Genç İletişimciler Yarışmasına katılmıştı. Buradan çok sevin-dirici bir şekilde: 'En İyi Haber Belgeseli' dalında 1.lik ödülünü aldı. İfsak' da da ilk 5 arasına girdi. Son olarak da 11. Uluslararası Ankara Film Festivali' nde öğrenci belgeselleri kategorisinde 1. ödülüne layık bulundu. Tabi bunların hepsi çok sevindirici çünkü her şeyden önce "sözünüzü" söylemeyi başardığınızı ispatlıyor. Ayrıca bu festivaller sayesinde pek çok kişi tarafından izlenme olanağı buluyor.
>
Bu belgeselin bu kadar ilgi değer görmesini nasıl değerlendiriyorsun?
Benim bir ilgi kaygım yok. Çünkü ben bu işi sadece kendim istediğim için yapıyorum. Ben bu belgeselleri bir televizyon kanalı için ya da bir yerde gösterilmesi için yapmadığım ve bundan maddi bir çıkarım olmadığı için belgeselin gösterimi yapıldığı yerlerde aldığı sonuçlar beni tatmin ediyor. Ürdün' de anlattığım o üç gün sonunda çekip geri dönmememizin de nedeni buydu. Çerkes-lerin yani bu belgeselin konusunu oluşturan etnik topluluğun bunu doğru bulması önemli. Belgesellerdeki beğeni, bir filmi izledikten sonraki beğeni ile aynı şey değil. Önemli olan doğru olması ve belgeleyici olması. Bu benim için önemli olan tarafıdır. Beğenim yok derken şunu da belirtmeli; birerbir bir beğeni kaygım yok ama tabi ki derece alıyor olması, bir yapımcı olarak benim için önemli. Çerkeslerin yaşamından birşeyler verebilmiş olması ve bunu anlatabilmesi, benim Ürdün' de kokladığım havayı sen izlediğin zaman sana koklatabilmesi, benim için temel. Taner ve Emrah için de bu aynen geçerli. Biz hep bu açıdan değerlendirdik olayı. Elbette izlenilebilir olması çok önemli. Yani kısacası, demin de söylediğim gibi "sözünü" söyleyebilmiş olmasıdır esas olan.
Eklemek istediklerin var mı?
'Kalan' ve 'Orada Ölmek' in peşinden koşmaya devam edeceğim daha katılmadıkları bir çok festival ve uluslararası yarışma var. Okuyucular sorabilirler; festivallere göndermek ile bu beğeni arasında bir ilişki olamaz mı diye? Bu tamamen kendi emeğimizin karşılığını almak ve diğerlerini sınamak. Bu tür ortamlarda beraber olabilmek çok önemli. Festivallerde bizim gibi işler yapanlar, belgeseli bizim gördüğümüz gibi görenlerle dolu. Aynı zamanda aksi görüşlerle de bu ortamlarda karşılaşmak keyifli oluyor. Ayrıca ödüllendirilmek beni çok mutlu ediyor ve belgesellerde bana yardım etmiş olan insanları arayıp bunu haber vermek, bana yardımlarına teşekkürü, bu şekilde verebilmek bana inanılmaz bir haz veriyor.
Hayat bazen tesadüfler ile insana yön verebiliyor. Bende oturup yahu Çerkesler nasıl yaşarlar ne yaparlar diye düşünmemiştim. Sevda hocanın önerisi ile başladı, şimdilik de gayet iyi gidiyor. Şöyle bir aşkınız olmalı; belgelemek, görüntülemek... Ben bunu okudum ve bu işi yapmayı çok seviyorum. Eğer imkanım olur ise gerek Suriye, İsrail ve Kafkasya' da yaşayan Çerkeslerin belgesellerini çekmek istiyorum. Bunun için kendini yetkin ve etkin gören herkesten de destek bekli-yorum.
Sayın Eylem Er' e teşekkür ediyor ve çalışmalarında başarılarının devamını diliyoruz.
[ Röportaj: Rahmi Lale ]
+'
'+Eylem Er