Bir varmış bir yokmuş, bu dünya yaratıldığında insandan daha güzel sadece peri kızı varmış. Meryemşavo'nun kız kardeşi Meryemguaşe doğduğunda peri kızından da daha güzelmiş. Ama küçük bir kızken çiçek hastalığına yakalanıp ölümün eşiğine gelmiş.
Ülkede bir kâhin varmış, Meryemşavo atına atlayıp onun yanına gitmiş:
+''+-Yarabbi, ecelin bir çaresi var mıdır, demiş.
Kâhin yürürken sık sık sakalının ucuna basıp düşermiş, konuğunu karşılamaya çıktığında Meryemşavo hemen atılıp yaşlı adamın sakalını, ipek çilesi tutar gibi iki eliyle kaldırmış. Bu, yaşlı adamın çok hoşuna gitmiş:
- Bu dünyada bunu söylediğim kimse yok delikanlı, ama iyi terbiyen hatırına sana söyleyeceğim. Küçük kız kardeşin iyileştiğinde bunu hemen unutacaksın.
- Kabul ediyorum.
- İyi öyleyse, delikanlı. Şeçerışha'da gür yapraklı, güzel bir armut ağacı yetişiyor, ağacın köklerinden su çıkıyor. Oradan çıkan suyu hava aldırmadan doldurup, ağzı kapalı götürüp kız kardeşine içirirsen ecelin elinden kurtulur. Ama o ağaçta bir anneden doğmuş, süt köpüğü kadar beyaz üç güvercin yaşıyor. Onların izni olmadan bir damla su dolduramazsın, o üç güvercinin dileğini yerine getirirsen istediğin olur, demiş.
Meryemşavo yaşlı adama teşekkür edip atına atlamış, Şeçerışha'ya gitmiş.
Üç güvercin yeşil armut ağacında oturuyormuş. Mereyemşavo en büyüğünün yanına yaklaşıp dileğini söylemiş:
- Küçük kız kardeşim ölüm döşeğinde yatıyor, bu temiz suyunuzdan bir yudum dolduracaktım, ne olur izin verin, demiş.
- Bana ne senin derdinden, diye ağlamaya başlamış büyük güvercin. Annemi vurup pşıya yedirmeye götürdüler, tüyleri yolunmadan onu bana geri getirirsen ben de dileğini yerine getiririm.
Meryemşavo geri dönmüş, pşının mutfağına gelmiş. Beyaz güvercini tam yolacakları sırada atılıp ellerinden kapmış. Ama avludan çıkarken pşının adamları onu yakalamışlar, güvercini biz vurduk, karşılıksız vermeyiz, demişler.
- Bedeli nedir?
- Kır bir şağdiy .
Meremşavo insanlar arasında öyle atı olan tek kişiymiş. Yalvarmış yakarmış ama atı vermeden bırakmamışlar. Ne yapsın, Meryemguaşe ölüm döşeğinde yatıyor. Atından inip yürüyerek avludan çıkmış, Şeçerışha'ya gidip büyük güvercine annesinin ölüsünü vermiş. O da ağzıyla pınardan bir yudum su alıp ağzına koymuş ve anne güvercin canlanıp kanatlanmış, ağacın tepesine konmuş.
Meryemşavo suyu doldurmak için eğildiğinde ortanca güvercin gelip önüne konmuş:
- Bu pınarın üçte biri benim hakkım, demiş.
- Küçük kız kardeşim ölüm döşeğinde yatıyor, bu temiz suyunuzdan bir yudum doldurayım...
- Vallahi, kız kardeşin beni ilgilendirmez, demiş ortanca güvercin. Benim talihsiz üç küçük yavrumu yılan yemek üzere, yemediyse elinden kurtar, yediyse karnından çıkar getir, ondan sonra dileğini yerine getiririm.
- Üç küçük yavrun nerede?
- Şıgobıkuaşha'da yetişen en büyük ağacın tepesinde bir yuva var, talihsiz üç küçük yavrum işte orada, demiş ortanca güvercin.
Meryemşavo hemen Şıgobıkuaşha'ya gitmiş. Orada kocaman bir ağaç varmış, o kadar uzunmuş ki tepesi göğe değiyormuş. Ağaca tırmanmak için bir yılan sürünüp gelmiş. Ağacın altında bir insan görünce yılan dikilmiş, ağzıyla delikanlıyı yakalamaya çalışmış. Meryemşavo okunu çıkarmış, yayına takmış ve yılanın ağzına nişan alıp oku fırlatmış. Yılan, ağzıyla başaramayınca kuyruğuyla vurup onu yere devirmiş.
Meryemşavo'nun orada ne kadar yattığını Tanrı bilir, ama kendine geldiğinde yılan çoktan ağacın yarısına tırmanmış. Meryemşavo başını bir uğultuyla yukarı kaldırdığında kocaman bir kartalın gökte süzüldüğünü görmüş. Kartala:
- Kuşların hayatı tehlikede, inip beni yukarı kaldırırsan bu yılanı öldürürüm, üç güvercin yavrusunu kurtarırım, demiş. Kartal yere inmiş, delikanlıyı boynuna bindirmiş ve havalanmış.
Meryemşavo'ya demiş ki:
- Ben de bu koca yılandan korkuyorum, şimdi yanından uçup geçeceğim, atlayabilirsen atla, yoksa kalırsın.
Kartal, ağaca tırmanan yılanın ortasına gelecek şekilde uçup geçerken Meryemşavo kılıcını çekmiş, ortasından vurup yılanı ikiye bölmüş.
- Şimdi delikanlı, demiş kartal, - bu öldürdüğün yılanın kanı buharlaşınca güvercin yavruları ölecek, yaptığın da boşa gidecek. Seni kaldırayım da yuvayı al, yavruları sahibine götürelim.
- Haydi, acele edelim öyleyse, demiş Meryemşavo. Kartal gökyüzüne kadar yükselmiş, yuvayı alıp ortanca güvercine götürmüşler.
Meryemşavo kartala teşekkür etmiş, suyu doldurmak için pınara yaklaştığında en küçük güvercin gelip önüne konmuş:
- Bu pınarın üçte biri benim hakkım, demiş.
- Küçük kız kardeşim ölüm döşeğinde yatıyor, demiş Meryemşavo. Ne olur bu aydınlık suyunuzdan bir yudum doldurayım...
- Vallahi, senin küçük kız kardeşin beni ilgilendirmez, demiş küçük güvercin. Benim kaşenim küsüp İstanbul'a gitti, onu bulup bana geri getirirsen, ben de dileğini yerine getiririm.
- Kaşenini nasıl tanıyacağım?
- Akça pakça, ak boyunlu bir güvercin. Ak gerdanında siyah bir benek var.
"Kır şağdiyim de yok, İstanbul'a nasıl giderim", diye düşünmeye başlamış Meryemşavo. Aklına başka çare gelmeyince kartalın yanına gitmiş, yalvarmış, "İstanbul'a kadar beni götür getir, döndüğümüzde dile benden ne dilersen", demiş.
- Sözünde durursun değil mi, diye sormuş kartal.
- Yer gök şahidim olsun!
Koca kartal Meryemşavo'yu sırtına alıp İstanbul'a götürmüş. İstanbul ormanını aramışlar, aramışlar, ama güvercini bulamamışlar. Dönüp gelirken yolda Meryemşavo'nun ensesine bir şey damlamış. Bu nedir diye başını kaldırıp bakınca bir de ne görsün; ak boyunlu güzel bir güvercin ağlayıp dalda oturuyor, güzel ak gerdanında da simsiyah bir benek var! Meğer damlayan onun gözyaşıymış.
- Ne oldu sana küçük güvercin, diye sormuş Meryemşavo.
- Sevdiğimin kalbini kırıp buralara geldim. Şimdi de onu özledim, ne yapacağımı bilmiyorum, demiş ak boyunlu güvercin.
- Ben onun elçisiyim, kaşenimi geri getir diye beni gönderdi, demiş Meryemşavo.
Küçük güvercin sevinmiş, o da kartalın sırtına binmiş ve geri dönmüşler.
Meryemşavo kartala teşekkür etmiş, pınarın suyundan doldurmak için yaklaşınca üç küçük güvercin gelip önüne konmuş.
- Başka ne kaldı, demiş neşesi kaçan Meryemşavo.
- Bir şey kalmadı, demiş büyük güvercin. - Bu dünyada bir kardeşimiz varsa, ikincisi de sensin. Ama bu suyu hava aldırmadan dolduramazsın. Sen git, biz o sudan küçük kız kardeşine birer yudum getiririz, demiş. Delikanlı evine dönmüş, avlu kapısından girerken Meryemguaşe onu karşılamış.
- Hoşgeldin ağabey, demiş.
- Bu nasıl oldu, seni kim iyileştirdi, diye şaşırmış Meryemşavo.
- Vallahi, nasıl oldu bilmiyoruz, demiş annesi. Üç beyaz güvercin gelip kız kardeşinin ağzına birer damla su bırakıp gittiler, demiş. Ondan sonra iyileşip ayaklandı.
Meryemguaşe'nin yüzü çiçek bozuğu olmuş ve bütün güzelliği kaybolmuş. Meryemşavo onu görünce yüreği sızlamış ama bir şey belli etmemiş.
Ama böyle bir şey gizlenebilir mi? Meryemguaşe ucube oldu, diye konuşmaya başlamışlar. Küçük kız başına geleni anlayınca çok ağlamış, ama yaşı küçük olduğu için çabucak unutup arkadaşlarının arasına katılmış.
Derken zaman geçmiş, Meryemguaşe'nin evlenme çağı gelmiş. Köyün kızları, delikanlıları evleniyor, Meryemguaşe'nin adını kimse anmıyormuş. Arkasından bakan gıpta ediyor, yüzünü gören pişman oluyormuş. Meryemguaşe gittikçe zayıflamış, insan içine çıkmaz olmuş, ağabeyi de bu duruma çok üzülüyormuş. Bir gün Meryemşavo ağzından kaçırmış:
- Ah, ağabey, demiş, Meryemşavo'nun kardeşi evde kaldı diye seni utandıracağıma çiçekten ölseydim daha iyiydi.
Bu söz ağabeyinin ta yüreğine işlemiş, acıyla orada yerleşmiş. Ne yapsın, yine atlayıp kâhinin yanına gitmiş.
- Yarabbi, Tanrı'nın ihsan gösterdiği bu kız kardeşimin derdine bir çare yok mudur?
- Olmaz mı, demiş kâhin, vardır elbet, ama onun çaresi çok daha zordur.
- Sen söyle!
- Söyleyeyim öyleyse: İki gözünü çıkar, kaynat, kız kardeşine etini yedir, suyuyla da yüzünü yıka, sapasağlam olur demiş kâhin. Ben başka çare bilmiyorum.
Delikanlı başı önünde dönmüş gelmiş, haçeşe girip oturmuş. İki gözünü çıkarıp bir kaba koymuş. Sonra annesini çağırmış, kendisi başı yorganın altında yatıyormuş.
- Ne istiyorsun, oğlum, demiş annesi içeri girerek. – Hasta mısın yoksa?
- Hasta değilim anne, uykum geldi de yattım. Bu çanaktaki iki gözü Meryemguaşe için satın aldım, kaynatıp ona yedir, suyuyla da yüzünü yıka!
- Olur mu öyle şey, diye şaşırmış annesi.
- Olur mu diye sorma da dediğimi yap, diye
kızmış göz yuvaları ağrıyan delikanlı.
Annesi kabı alıp çıkmış, iki gözü kaynatıp kızına yedirmiş, suyuyla da iki yanağını yıkayıp yatırmış. Sabah kalktığında Meryemguaşe eskiden olduğundan çok daha güzelmiş. Onu gören annesi sevinçten bağırarak haçeşe koşmuş:
- Çabuk kalk, oğlum, kız kardeşin nasıl oldu bak, diye delikanlıyı zorla yatağından kaldırmış.
- Kaldırdığında bir de bakmış ki oğlunun iki gözü yok. Bunu gören kadın dövünmeye başlamış:
- Ah benim aptal oğlum, niye bizi de, kendini de mahvettin!
Meryemguaşe gelip ağabeyini görünce:
- Ne yapayım ben şimdi bu güzelliği, diye saçını başını yolmuş.
O sırada avluya kocaman bir kartal konmuş:
- Meryem oğlu Meryemşavo'yu arıyorum, demiş.
Meryemşavo bunu duyup kız kardeşinin yardımıyla dışarı çıkmış.
- Hoş geldin, eski dostum!
- Hoş bulduk, Meryem oğlu Meryemşavo! Küçük alacağım için gelmiştim; bana verdiğin sözü hatırlıyorsun değil mi?
- Hatırlıyorum elbette, demiş. Ama görüyorsun ben kör oldum, senin için ne yapabilirim? İstersen sana hayatımı vereyim, demiş.
- Senin hayatın daha sana lazım, niye zayıflık gösteriyorsun, demiş kartal. - Ben seni böyle bilmezdim!
- Affedersin, eski dostum, diyerek başını önüne eğmiş Meryemşavo. - Haydi dediğin yere gitmeye hazırım.
- Hayır, Meryem oğlu Meryemşavo, ben güzel kız kardeşin için geldim buraya, onu oğluma vermeni istiyorum.
- Ama bu nasıl olur, diye şaşırmış Meryemşavo. - Kartal insanla evlenir mi?
- Sözünü tutacak mısın, yoksa sözünden dönüyor musun?
- Vallahi, eski dostum, sen olmasaydın kız kardeşim de olmazdı. Madem öyle, al, oğluna hayırlı olsun, diyerek Meryemguaşe'yi kartala vermiş.
Kartal kızı kapmış, uçup gitmiş.
Aradan bir yıl mı geçmiş daha fazla mı, Meryemşavo sopa yardımıyla dolaşmaya alışmış. Bir gün bir yerden gelirken sağ omzuna bir kırlangıç konmuş:
- Meryem oğlu Meryemşavo, demiş, kartal yarın ona gelmeni rica ediyor.
- Nereye geleceğim?
- Sen köyün kenarına çık, ben seni götürürüm, demiş kırlangıç.
Ertesi gün Meryemşavo köyün kenarına çıkmış. Küçük kırlangıç gelip omzuna konmuş. Bu tarafa, şu tarafa diyerek onu götürmüş. Gittikleri yerde kız kardeşi onu karşılayıp sarılmış, elinden tutup bir odaya sokmuş, sedire yatırıp "kımıldamadan burada yat" demiş. Meryemguaşe pencereyi açıp seslenmiş. O anda odaya üç güvercin girmiş, ikisi ağızlarındaki suyu Meryemşavo'nun göz çukurlarına, üçüncüsü de ağzına bırakmış ve uçup gitmişler.
O anda Meryemşavo'nun iki gözü yerine gelmiş, her şeyi görmeye başlamış. Meryemguaşe sevinç içinde başucunda dikiliyormuş, yanında da utangaç güzel bir çocuk duruyormuş.
- Bu kim, diye sormuş Meryemşavo, bu tatlı çocuk kim olabilir?
- Ben kartalın oğluyum, demiş çocuk.
Böyle bir şeyi ilk kez gören Meryemşavo çok şaşırmış:
- Nasıl olur, demiş, - kartal yumurtasından insan çıkar mı?
- Ben yumurtadan çıkmadım, demiş kartalın oğlu. - Ben doğduğumda annem babam hastalıktan ölmüşler, kartal da acıyıp beni buraya getirmiş ve büyütmüş.
- Nerede benim eski dostum?
Meryemşavo'yu evden çıkarıp bir eğlenceye götürmüşler. Yabani hayvanlar ayrı, kuşlar ayrı yiyip içiyormuş. Bir meydanda büyük bir düğün kurulmuş, canı isteyen gidip oynuyormuş. Kartal tek başına bir yerde oturuyormuş. Meryemşavo yanına gitmiş, samimiyetle selamlaşmışlar. Sofra kuruluymuş, oturup houh yapmışlar, yiyip içmişler. Bir ay sürmüş eğlence.
Şeçer her zaman periler diyarıdır; gidip bir peri kızına talip olmuşlar, gelin almışlar; damatlarına başlık olarak bir alp vermişler. Meryemşavo'yu ata bindirmişler, periyi de önüne oturtup yolcu etmişler.
Bugün hâlâ yiyip içip köyümüzün kenarında yaşıyorlar. İnanmayan gidip baksın.
Meryemşavore Bğejımre
Tavurıhişe (Yüz Masal), 1992, Nalçik, s.101-107
Derleyen: Nalo Zavur
Adıgece'den Çeviren: Murat Papşu
Pşı: Prens.
Şağdiy: At cinsi.
Kaşen: Sevgili, yavuklu.
Haçeş: Asıl evden ayrı yapılan konuk evi.
Houh: İyi dilek ve kutlama konuşması.
Alp: Masal atı.
+''+Murat Papşu