Gün gelip de bir zurnadan yola çıkarak yazı yazacağım hiç akla gelmezdi doğrusu, lakin yaşamın tüm gerçekliğini ve acımasızlığını hissettiren zurna sonunda bir duygu taşması oluverdi.
+''+Ben Uzunyaylalıyım, Çerkeslik olunca serde, övünmedik değil zaman zaman. Eh haketmiyor da değildik doğrusu, hala saf ve temiz bir kültür yaşanıyor, dev cüssesi ile yüklenen asimilasyona pabuç bırakmıyordu, küçücük çocuklar bile birer Çerkeslik abidesi idi ve bizde keyfe keder Çerkeslik yapıyorduk metropollerin kasvetli ortamlarında. Laf döne dolaşa adetlere, kırsal kesimin nimetlerine, başka yerlerde korunamayıp biz Uzunyaylalıların hala günlük yaşantımızın doğal pratiklerine gelmeye görsün göğsümüzü öyle bir gererdik ki, cümle asimile Çerkesleri karşımızda tir tir titretirdik. Ha bu arada bizden icazet almaya gelen zavallıların zavallılıklarını yüzlerine vurarak büyüklük duygularımızı hem kendimize hem karşımızdaki fanilere hissettirirdik hatta bazen köyümüze davet eder bu zavallılık duygularını pekiştirme fırsatı yaratırdık.
Hülasa Çerkesliğin piri,medarı iftiharımız canım Uzunyaylamız diyerek metropollerde kendimize ciddi ve ayrıcalıklı yer edinmiş idik ki ,olan oldu ve ben- ben ki Uzunyayla'nın bağrından kopup Ankara'da adetler ve Çerkeslik konusunda insanlar üzerinde etkinliğimi bayağı arttırmış idim- kalabalık bir arkadaş topluluğu ile Kayseri'de bir Çerkes düğünü için gelen davete icabet ettik. Yolda,aman efendim o ne keyif,o ne kendine güven lakin, zaman geçmek bilmiyor, 300 km' lik Kayseri yolu uzadıkça uzuyor adeta 3000 km oluveriyor. Kendim için hiçbir şey istemiyorum tüm çabam yanımda bulunan ve adetler ve Uzunyaylalı düğününün o kendine has atmosferi hakkında bizden duyduğu azıcık bilgileri olan iki 'Zavallı' Çerkes için. Sonunda Kayseri yolu bitti, sabırsızlık arttıkça artıyor ama ben yıllardır bu kültürel gıdadan oldukça nasiplenmiş biri olarak 'yedeğimde' götürdüğüm zavallılara sabırsızlandığımı hiç hissettirmiyorum, neticede bu da Kültürel bencillik sayılır ve bencil olmakta adetlerimize yakışmazdı. Evimizde misafir olduğumuz birkaç saatte konuşulan 'Duru' Çerkesçe karşısında arkadaşlarımın dizlerinin bağı çözülmüştü bunu hissedebiliyordum, tüyleri bu yoğun duygulara dayanamayarak diken diken olmuşlardı ki; birisi saati söyleyerek bu rüyadan beni uyandırdı.
Nihayet düğünün yapılacağı salondayız. İşte, Uzunyaylalı iki sülalenin evlatları 'Şanlarına Yakışır' tabiri caiz ise 'Kallavi' bir Çerkes düğünü ile evlenecek ve amansız asimilasyon hastalığına direnecek yeni bir Çerkes ailesinin temellerini atacaktılar. Tanrım Yaylamızla ne kadar övünsek de azdı. Kapıda karşılaştığım ahbaplarımla mağrur selamlaştım ve salona seyirttim. Kelimenin tam karşılığı 'Mahşer'.Ulu tanrım bu kültüre aç,bu kültüre yürekten bağlı ne çok insan var diye düşünürken Gelin ve Damadın mutluluk ifadelerine şahit oldum, etrafa dağıttıkları gülücükler beni biraz sarstı ama bu kaçınılmazdı, zira artık gelin ve damat kent düğünlerinde bir araya geliyorlardı ve açılış dansını çok görmemeli ve buna fazlaca ehemmiyet atfetmemeli diye düşündüm. Ama bu arada sahneye benzer bir yerde birtakım adamların hazırladıkları 3-4 mikrofon beni iyiden iyiye duygulandırdı, 4 akordeon bir arada pes doğrusu buna benim bile yüreğim dayanamazdı. Ama oda ne sahneye iki iri adam irice bir org taşımaktalar,3 akordeon bir org diye düşünüp kısa bir sohbete dalmıştım ki tepemden ayaklarıma kadar sarsıldım, yanlış düğüne mi gelmiştim hayır bu kadar Çerkes yanılmış olamazdı. Aman tanrım doğru mekanda idim ama yanlış bir senaryodaydım. Bütün ihtişamı ve bütün yabancılığı ile 'Elektro Zurnanın' nağmelerine teslim olmak üzere idim, bir ara kendimi sıkı bir tokat akşettim ama nafile, bu gerçeğin ta kendisi, bir an sevgili arkadaşımın düğününde böylesi bir aksilik olduğu için hayıflandım ve etrafıma bakındım neden bu yanlışlığı düzeltmeye kimse teşebbüs etmiyordu. Bu duygularla şaşkın şaşkın bakınırken adeta bizleri tepelercesine yanımızdan geçen kızlı erkekli bir grup umutlarımı yeşertti işte dedim başkaldırıya bu noktada şapka çıkarılır -ama hayır felek bu akşam benim için şaşkınlıklar toplu gösterimi hazırladı ya öyle kolay kolay bunun etkisi geçmeyecek gibi. Bu şapka çıkarmaya hazırlandığım grup sahneye öyle ustaca giriyor ki gören Çerkes düğününde en ala zeybekler,en usta seğmenler arzı endam ediyor sanır, hasılı bir anda sahneye dolan ve bedenlerinin sesine kulak veren kalabalık müziğin ritmine öylesine eşlik ediyor ki şaşkınlıkla etrafıma bakınıp hakikatin diğer yüzlerdeki ifadesini ve bana teselli olacak bir kişi arıyorum. Bütün bunlar olurken tek şaşıranın ben olmadığımı görmek beni biraz rahatlatıyor, zira salonda bir sürü şaşkın ifade, bir sürü şoklu ifadeye bakıyor. Fakat bu şaşkınlık mahşerinin belki de en dramatik olanı altmışını epeyce yıl önce devirdiği belli olan ninelerin, dedelerin ve hatta çok değil bundan yirmi sene evvel Uzunyayla'da gelin olmuş kişilerin gözlerinde ve bakışlarında sezdiğim manalardı. Thamadenin karşısında gerdan kırmayı bırak,duruşunun, oturuşunun bile belli kurallar manzumesi olduğu dönemlere dönenlerin şaşkınlıkları görülmeye değerdi. Oysa biraz daha geç dünyaya gelseler ne kadar kolay olacaktı Çerkes olmak.
Bir ara acaba kim yanlış, zurna daha mı evrensel veya mızıkanın suçu ne, bizler hangi "ara kültürün" üyeleriyiz gibi cevapsız sorulara garkolurken, ağızları kulaklarında bir grup -şükür ki her yerde grup olarak dolaşma içgüdümüzü yitirmemişiz- sahneyi terkediyor. Biraz alkışlasak, bir avuç tezahürat etsek bir kez daha arz-ı endam edecek, belki kısa bir Anadolu potporisi bile sunacaklar ama...
Tüm bu gariplikler olurken gözlerim sahnedeki manzaraya ilişiyor. Oldukça hacimli, kısa boylu ve yay bıyıklı müzisyen 'elektro zurnasının' üzerinde tellenen cıgarasından derin bir nefes çekip salona doğru üflüyor, sanki büyüsü tellenen cıgaranın dumanında. Öyle keyifli ki, görenler 'Fareli Köyün Kavalcısı' hikmetini buna devretmiş de bizi köyümüzden, töremizden alıp götürüyor sanır. Adeta oyuncağı elinden alınmış mahsun bir çocuk gibi bu manzaraya dalmışken oldukça kötü bir akordeon sesiyle irkiliyorum; Rus pazarından alındığı belli olan yeşil bed sesli bir akordeon ara sıcak niyetine Çerkes Düğünü yapmaya hazırlanıyor. Yavaş yavaş ceketlerini, montlarını birilerine emanet eden ve kendilerine tanınan fırsattan oldukça memnun bir grup Uzunyaylalı sahneye yöneliyor ve bunlar beni bırak zurnayla Çerkes Düğününü, düğün temposuna katılmayanların kınandığı zamanların insanlarına götürüyor.
Ve bütün bu paramparça ve uyumsuz tabloyu kafamdaki Uzunyayla'ya yerleştirmeye gayret ediyorum ama nafile. Sahneye son kez bakıp derin iç çekiyorum "Hey gidinin zurnası" Son Sesler'in ardından son görüntülerin üzerini örtmek sana kaldı ya.
Göz göze geldiğim misafirlerle tek kelime etmiyoruz.
+''+Şogen Ümit Dinçer