Yasalardan ve tarihi gerçeklerden kaynaklanan haklarını kullanarak bağımsızlığını ilan ettiği için Gürcüstan tarafından silahlı güçlerle işgal edilerek yakılıp yıkılan Abhazya, kahramanca ülkesini savunmuş ve savaşı kazanmıştır. Ne var ki, çağımızda savaş meydanlarında savaşı kazanmak yetmemektedir. Savaş alanlarındaki galibiyet yanında barış masasında ve uluslararası arenada da kazanmayı gerektirmektedir.
Bugünden tezi yok, hepimiz fertler olarak ve sivil toplum örgütlerimiz olan Derneklerimizin ortak ve merkezi örgütleri olarak yükümlülüğümüzün gereğini yerine getirerek ve tarihi haklarımızı arayarak “Dünya Abhaz-Abaza Halkları Birliği” nin 3. Büyük Kongresi’nin çağrısına uygun olarak Abhazya’ya sahip çıkmalıyız.
Bu açıdan ele alındığında savaş meydanında kazanan Abhazya; uluslararası kuruluşlar nezdinde haklılığını ve hakettiği bağımsızlığını tescil ettirme de istenilen başarıyı şimdilik sağlamış değildir. Bir an için Abhazya’nın bildiğimiz gerçekleri gözardı edildiği takdirde (Gürcüstan’ın toprak bütünlüğü, yerlerinden sürülen göçmenlerin bir an önce eski evlerine geri dönüşü ve bağımsızlık yerine yüksek dereceli otonomi tanıma) şeklinde özetlenebilecek Gürcüstan tezi ve benzeri yaklaşım içerisindeki uluslararası görüşler nedeniyle de Abhazya’nın önemli problemlerle karşı karşıya bulunduğu bir vakıadır. Gerçi problemlerin çoğu Abhazya’nın yanlış veya olumsuz davranışlarından ziyade, bölgenin jeopolitik özelliğinden, Gürcüstan ile Rusya Federasyonunun içinde bulundukları koşullardan ve bir yere kadar da Türkiye dahil Batı’nın bu bölgedeki çıkarlarının Rusya’nın çıkarları ile çelişmesinden kaynaklanmaktadır.
Abhazya’yı ilgilendiren uluslararası kuruluşlar veya oluşumlardan Brüksel’deki Birleşmiş Milletler Birimleri, Viyana’daki AGİT, Varşova’daki AGİT Parlamentosu, Strazburg’daki Avrupa Konseyi, Hollanda’daki UNPO, merkezi Moskova olan Bağımsız Devletler Topluluğu ve nihayet Tiflis’te görev yapmakta olan Birleşmiş Milletler ve AGİT Misyonları nezdinde Abhazya Yönetimi iyi niyetle ve gücünün yettiği kadar girişimlerde bulunmaya çalışmaktaysa da ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Buna karşın devlet olmanın avantajını kullanan ve organize bir çalışma içerisindeki Gürcüstan söz hakkını doğrudan ve tek yanlı olarak, rahatça, işine geldiği gibi kullandığı için de etkili gözükmektedir. Oysa, Abhazya Yönetimi halisane niyetlerle sorunu çözümlemek için son bir ay içerisinde gerçekleşen Cenevre ve Tiflis görüşmelerinde olduğu gibi BM ve RF gözetimindeki ikili görüşmelere katılmakta ve atılması gereken adımları da atmaktadır. Nitekim, Tiflis görüşmelerinden hemen sonra enerji, demiryolu, telekomünikasyon ve diğer sahalarda görüşmelerde bulunmak üzere beş Gürcü bakanının Sohum’a gelişi tümüyle Abhazya’nın olumlu tavrının bir sonucudur. Buna rağmen Abhaz yönetiminin uzlaşmaz, jenosit uygulayan ve anarşist olarak gösterilişi ve Batılıların tek yanlı olarak bilgilendirilip şartlandırılması, Batıda Abhazya adına konuşacak bir örgütümüzün olmayışından kaynaklanmaktadır.
Hal böyle olunca herhangi bir devletin yardımına sahip olmayan Abhazya’nın tutum ve davranışlarının doğru olarak anlaşılmasını sağlamak bakımından, ülkelerinden zorla çıkarılıp sürgün edilen Türkiye’deki 600.000 Abhaz başta olmak üzere kardeş Kafkas halklarının oluşturdukları sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Ama maalesef bugüne kadar adları geçen uluslararası kuruluşlarla Dünya Kamuoyu nezdinde sivil toplum örgütleri olarak etkin bir girişimde bulunduğumuz ve Abhazya’nın yalnız olmadığını yeterince haykırdığımız söylenemez. Dolayısıyla bugünden tezi yok, hepimiz fertler olarak ve sivil toplum örgütlerimiz olan Derneklerimizin ortak ve merkezi örgütleri olarak yükümlülüğümüzün gereğini yerine getirerek ve tarihi haklarımızı arayarak “Dünya Abhaz-Abaza Halkları Birliği” nin 3. Büyük Kongresi’nin çağrısına uygun olarak Abhazya’ya sahip çıkmalıyız.
Abhazya’ya destek vermenin Türkiye yasaları yönünden sorun yaratıp yaratmayacağı endişesini duyanlar olabilir. Bu konuda endişe duymaya gerek yoktur. Zira, bu ülke bizim de vatanımızdır ve bölünmez bütünlüğüne hepimiz saygılıyız. Bölücü ve terör hedefli bir istek peşinde değiliz. Tarihi vatanımız olan akrabalık ve kan bağımız bulunan güzel Abhazya’nın sevinç ve ızdıraplarını hissetmemiz, topraklarından zorla sürülmüş Abhaz-Abaza kökenliler olarak Kafkasya’daki tarihi haklarımızı aramamız ve insani anlamda bir şeyler yapma gayreti içinde olmamız son derece doğaldır.
Türkiye’nin elbette ki kendi çıkarlarına uygun bir Kafkasya politikası olacaktır ve vardır da. Ancak, bu politikanın tek taraflı ve Gürcüstan yanlısı bilgileri esas alan değil Abhaz tarafının da tarihi ve yasal doğrularını kapsıyor olması gerekir. Sırf bu nedenledir ki, Kafkasya politikasının gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Büyük ve güçlü bir devlet olan Türkiye’nin elbette ki kendi çıkarlarına uygun bir Kafkasya politikası olacaktır ve vardır da. Ancak, bu politikanın tek taraflı ve Gürcüstan yanlısı bilgileri esas alan değil Abhaz tarafının da tarihi ve yasal doğrularını kapsıyor olması gerekir. Sırf bu nedenledir ki, Kafkasya politikasının gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Abhazya konusunun insani boyutuna gelince, bir takım haklı taleplerde bulunmamızın ve gerektiğinde sitem etmemizin ilgililerce anlayışla karşılanması gerekir. Zira uygulanan politikalar nedeniyle mağdur olan Abhazya, bizlerin anavatanı ve halen akraba ve kardeşlerimiz orada yaşıyorlar. Onların ızdıraplarının ve sevinçlerinin bizleri etkilemesi normaldir. Bu nedenledir ki, geçmiş yıllardaki bir yarışmada birinci olması nedeniyle Samsun Belediyesi tarafından Fuar’a davet edildiği için Trabzon Limanı’na kadar gelen 55 kişilik Abhaz Folklor Ekibi Şaratın’ın ambargo altında inleyen fakir Abhaz halkının 4000 dolarını harcayarak geldiği bu limandan geri çevrilmesi ve okullar arası matematik yarışmasına davet edilen 10 körpe çocuğun giriş yapmasına engel olunması, bizleri gerçekten üzmüştür. Bu tür uygulamalar Türkiye gibi büyük ve medeni bir devlet için küçümsenmeyecek insani ayıplardır. Dileriz ki başkaca bu tür ayıplar yaşanmadan bu tür sorunlara hükümetimizce insani çözümler bulunur. Bilinmelidir ki, bizler bu ülke için bize düşen görevleri yapma konusunda hiçbir zaman tereddüt etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz.
Muhittin Ünal