Düzce Depremi

Ölümün olduğu bir dünyada acı her zaman yanımızda,

önemli olan güzellikleri ve mutlulukları yakalayabilmek...

Depremin üzerinden onca gün geçmişti lakin hala sarılacak yaralar ve giderilmesi gereken sorunlar bulunmakta. Toplumsal olmanın gerektirdiği paylaşımcılığın en güzel örneklerinden birini göstermişti Çerkes gençleri ve onlarla birlikte olmaktan zevk duyan büyükler. Mekan Düzce'nin Bayramlı köyü.


Köy yolu üzerinde yüzlerce hüzün ve anıyı taşıyan yıkıklar ve karanlıkta heybetini kaybetmiş çimento yığınları arasından görünen, bir ailenin bir arkadaş gurubunun sıcaklığını gösteren küçük ve bir o kadar cılız ışık demetleri.

Gecenin yalnızlık hissi uyandıran karanlığında girilmişti Düzce'ye. Bizleri karşılayan bir grup gencin nezaretinde, yıkık, karanlık ve bir o kadar anıyla dolu ve geçmişe kazılmış gibi duran görüntüler arasından kayarak ilerlendi köye doğru. Tavır meçhuldü. Hüzünlü mü olmak gerekir yoksa sessiz mi...

Bir grup genç Ankara'dan ve İstanbul'dan. Köyde hiç görülmemiş yüzler, duyulmamış sesler. Yeni insanlar ve mekanların vermiş olduğu bir durgunluk hakimdi öncesinde... Sanki gelecek olan devinimin bir sessizlik hissi yaratması gibi. Herkesin kafasında soru işaretleri tanıdık yüz arama, yavaş yavaş yalnızlık hissinden uzaklaşmaya yönelik tanışma çabaları ve belki de acının paylaşıldığına ilişkin başsağlığı ve geçmiş olsun dilekleri. Hepsi samimi ve içten dolayısı ile karşılığı da...

Günlerdir süren soğuk ve ayaza rağmen, sanki çetin olan hava bile bize selamını havayı yumuşatarak veriyor. Bulunan mekanın sıcaklığı, herkesin yüzünde hafif bir tebessüme dönüyor.

Varılan köyde önceden ilkokul olan ve şu an dernek olarak kullanılan binanın önünde bir topluluk var. Köye gelen misafirlere karşı sunulan sıcak ilgi... Sanki sıcaklığın güzelliğini körüklemek için kurulmuş bir de ateş, binan önünde... Selamlaşmalar, ne kadar yabancı yüz ama hepsinin tanıdık bir his uyanıyor içinde.

Küçük, loş ilkokul binası, vazgeçilemeyecek çay merasimi. Her yudum bizi biraz daha buralı yapıyor sanki. Gaz sobasından çıkan sıcaklık ile başlayan dostane konuşmalar. Yaşanan onca acılara rağmen gene de insanların yüzü gülmekte. Mutluluğun o sihirli tavrının sebep olduğu rahatlama ve bir de İstanbul'dan arkadaşların gelişi ile başlayan şakalaşmalar. İşte alışık olduğumuz bir ortam gene, sanki mekandan bağımsız herkes sadece ilişkilerin vermiş olduğu paylaşımın üzerinde duruyormuş gibi.

Dışarıdaki bol dumanlı ateş, atılan her odun ile biraz daha güçleniyor. Yüzlere vuran ateşin turuncu rengi ile muhabbetler iyice koyulaşıyor. Derneklerin geleceği, Grup Badin'in başarısı, İstanbul derneklerinin olası sorunları. Bir nevi Hide-Park.

Bu kadar güzelliğin içinde unutulmaması gereken geliş sebebini uygulamak ve bir nebze de olsa acının paylaşıldığını gösteren başsağlığı ziyareti amaçlı diğer köylere gidişler. Taş köprü ve diğer köylerdeki insanları ziyaret...

Ateşin başında mızıkanın tınılarını uyandırdığı görüntüler çerçevesinde iyice kaynaşan arkadaşlık ilişkileri, ortak yanlar, sorunlar, düzceli bayan arkadalşların uyandırdığı intibaa.

Gecenin ilerleyen saatlerinde yenilen haluj. Sanki alınan enerji onun bir şekilde başka yönlere aktarılmasını gerekli kılarcasına duyulan düğün isteği. Mızıkanın tınıları hafif hafif Kafenin o güzelliğine dökülen ve ona yakışan çiftin uyumlu adımları ve salınımları...

Yaklaşan yeni yılın beklentileri, belki de olağanlığı...

Yaklaşan yıla nasıl girileceği tartışması içerisinde sandalye çeçeni ile Milenyum erkeğinin arayışı. Giderek yükselen gülüşmelere neden olan komik olaylar. Ve Ercan arkadaşımızın bir o kadar kurnaz ve yavaş çeçeni sayesinde ele geçirdiği "milenyum erkeği" sıfatı. Saat 00.00 ve yeni bir yılda bitmek bilmeyen çeçen, bir bayan arkasından bir tane daha, yeni yılda Ercan ile oynanmaya çalışılan çeçen isteği....

Saatlerin ilerlemesi ile artan açlık hissi ile bina içinde hazırlanan masalar. Yapılan konuşmalar söylenen voredler, şiirler ile saatler iyice ilerlemekte. İlerleyen saatler ile insanlar, günün verdiği yorgunluğa yenik düşmeye başlayarak kimileri evlerine doğru kimileri de uyuyabilecekleri mekanlara başlayan süzülme arayışları.

Ya da sabaha kadar sohbet... Sönmemesine çalışılan ateş etrafında paylaşılan acılar, sevinçler; dernek binasında komik oyunlar ve o hüzünlü gözlerdeki (kim bilir ne kadar zamandır ilk) gülücükler... Derneklerin ve gençlerin problemleri, "kaşenlik"le ilgili sıkıntılar, derin tartışmalar...Sonrasında uyumamak için (ya da güneşin nerden doğacağını görmek için) köyde yürüyüş, yıkık evler, yorgun ama hala bizi kahvaltıya davet eden neneler....

Daha fazla söylenecek ne var bilmiyoruz. Biz Düzce'deydik. Düzce'liydik. Onların kısa bir an için de olsa mutlu olduğunu gördük, yıkılmış evler, altüst olmuş yaşamlar paylaştık.

Acılarını paylaşıyor, geçmiş olsun diyoruz, yaşama yeniden beraberce sarılmak için...

[Nejan Huvaj, Rahmi Lale]

 





Rahmi Lale

Share