War in the East, Prof. A. J. Schem tarafından 1878 yılında Amerika'da yazılan, (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın hemen sonrasında Ayestefanos Anlaşması imzalanmış, ancak devamı olan Berlin Anlaşması henüz imzalanmamışken kaleme alınmış olan) 692 sayfalık İngilizce bir kitaptır. Kitabın Rusya'yı tanıtan bölümünün Kafkasya ile ilgili kısmında yer alan ve "ABD Gözüyle Çerkesler" şeklinde Türkçeleştirilmesi mümkün olan bölüm aşağıda okuyucularımızın bilgisine sunulmuştur.
+''+Kafkasya ismi Karadeniz ve Hazar Denizi arasında yer alan Kafkas Dağları ve etekleri ile kaplanmış bölgeye verilmiş bir isimdir. Bu dağlar Karadeniz'in kuzeydoğu ucundan başlar ve 700 millik bir alana uzanır.
Kafkasya coğrafyası uzmanı Mr.Douglas Freshfield'e göre Kafkas Dağları, Tiflis civarında her iki kolu Hazar Denizi'nden başlayan ve Karadeniz'e uzanan "Y" şeklindedir. Güneyde olan kolu, en uzun ve en yüksek olanıdır. Kuzey kolu ise bazı yüksek kesimlere sahiptir ve Güney Kafkasya ile Kuzey Kafkasya arasında sınır görevi yapar.
Kafkasya çok eski Antik çağ ve mitolojik devir bakımından çok önemli bir bölgedir. Eski Yunan hikayesindeki Promete, Kafdağı'nın bir zirvesine zincirlenmiş, klasik trajediyi temsil eden ve "Altınpost" için sefere çıkan Jason ile kaderi bağlanmış Medea'nın evi yine bu dağlardadır.
Kafkasya Dağları ayrıca Arapların ve diğer Müslümanların Binbirgece Masalları'nda sürekli bir anlam taşımıştır. Kafkasya kabileleri, güçlülüğü, baş eğmezliği temsil etmiştir. Ruslar'ın 1800'lü yıllarda Gürcüstan eteklerini almalarıyla başlayan süreçte, 1859'da Şamil'in teslimine kadar hiçbir güce baş eğmemiş ve bağımsızlıklarını korumuşlardır. Aslında, Kafkaslıların baş eğmez ruhu 1863 yılında yarım milyon insanın Ruslara baş eğmeyip, dindaş ülke Türkiye'nin kapısını açması ile sürgüne gönderilmesinden sonra da değişmemiştir. Zira, Osmanlı-Rus 93 Harbi sırasında, Müslüman Kafkas kabileleri ciddi bir isyan seviyesinde olmasa da, bölgede Rusların çok ciddi boyutta ordular bulundurmasını zorlayacak ölçüde ve biraz da Türklerin yardımlarıyla rahatsızlık yaratmışlardır.
Kafkasya Bölgesi halkı Müslüman, Hıristiyan ve Pagan kabilelerden oluşmaktadır. Müslüman sayısı sürgün ve göçlerle çok azalmış ve şu anda toplam nüfusun ancak üçte birini teşkil etmektedir. Şimdilerde nüfusun çoğunluğu Rusya yönetimine sadık kalmayı öğrenmek zorunda kalmıştır. Zira, 93 Harbi'nin heyecanlı ortamına ve Türklerin çağrılarına rağmen Müslümanlar arasında bile ciddi bir direniş doğmamıştır.
Kuzey Kafkasya halkları Çeçenler, Osetler ve Çerkesler'den oluşmaktadır. Müslüman olan Çeçenler 150.000 civarında bir nüfusa sahip olup Terek Vadisi-Vladikafkas ve Hazar Denizi arasında yaşarlar. Çeçenler yabancılar tarafından en az güvenilir kabile olarak bilinmektedir. Çeçenler, Şeyh Şamil teslim oluncaya kadar Rus hakimiyetine direnen ve en son Rus yönetimine geçen bir kabiledir. Çeçenlerin diğer halklarla, hatta kendi iç kabileleri arasında düzenli bir bağı bulunmamaktadır. Seyyahların raporları, Çeçenleri güvenilmez ve kaba cesaret sahibi olarak tanımlamaktadır. Savaş taktikleri ise gerilla harbi üzerine kurulu olup, düzenli ordu geliştirme yanlısı değildirler.
Osetler ise Çeçen Bölgesi'nin batısında, Vladikafkas bölgesi etrafında yaşamakta olup, 65.000 nüfusludur ve bunun 50.000 kadarı Hıristiyan'dır. Diğer komşularının karakterinin aksine bir karaktere sahiptirler. Birçok etnoloji bilim adamı İndo-German ırkından geldiklerini ifade etmektedir. Rusya ile son yüzyılda barış içinde yaşamışlardır.
Çerkesler, Osetler'in batısında yaşamaktadırlar. Üç gruptan oluşmaktadırlar. Khabardeyler, Adığeyler ve Abazalar.
Müslüman olan Khabardeyler önceleri Çerkes halkları içinde en kolay ikna edilebilen halktı ve Rusya yönetimini ilk kabul eden halktır. Khabardeyler, komşuları Osetler gibi Şeyh Şamil'in liderliğindeki savaşa iştirak etmemişler, aksine Ruslar'a daha sadık tutum almışlardır. Hatta Kuban kaynakları yanında yaşayan Karaçaylar, bu savaşta Rusya tarafını tutmuş ve son 93 Harbi'nde de bu tutumu ile barışçı bir halk olarak adlandırılmıştır.
Adığeyler ya da Rusların söylemi ile Çerkesler veya Çerkezistan halkları, Ruslara en çok düşmanlık gösteren halklardır. Ancak, Adığeylerin çoğunluğu Türkiye'ye göç etmişler ve O'nun ordusunda, askeri çerçevede düzensizlik ve barbarlıkla eş değer bir şöhreti olan Çerkes Çeteleri adıyla yer almışlardır.
Adığey Bölgesi batısında, dağların güneyindeki yamaçlarda ve Karadeniz sahili civarında kendini koruyabilmiş küçük Svan kabileleri ile bu bölgenin çoğunluğunu temsil eden Abazalar, 93 Harbi yazında, çok ciddiye alınacak bir önem kazandılar. Abazalar, diğer Kafkas halklarına nazaran farklı ve daha gerilere giden bir tarihe sahiptirler. Tarihleri, lisanları, cesaretleri ve bir bakıma dik kafalılıkları ile diğer halklardan farklılık arzederler. Önceleri Yunan kilisesine bağlı bir Hıristiyan halk olmalarına rağmen sonraları özellikle önder aileler tarafından Müslümanlık kabul edilmiştir. Halk arasında putperestliğe dönme yanılgısının da yayılmasıyla, bazı hurafe dinsel törenler ve yıkıntılar dışında eski Hıristiyanlıktan birşey kalmamıştır.
1863-64'deki Büyük Çerkes Sürgünü esnasında Ruslar, Abazalara tekrar Hıristiyanlığa dönmeleri karşılığında kendi topraklarında kalma hakkını teklif etmiştir. Binlerce Abaza bu teklifin avantajından yararlanmak için, balkondaki papazın elindeki, içine ince bir çubuk batırılmış bir tüp suyun altından geçerek kalabalık bir törenle tekrar Hıristiyan olmuştur. Bu din değiştirme şüphesiz samimiyetten uzaktı ve Abazaları Rusya bağlısı haline getirmek için pek etkisi de olmadı.
Abaza asillerinin Rus yönetimine bağlılığı bundan birkaç yıl önce çok ağır bir teste tabi tutuldu. Abazalar için özellikle büyük anlam taşıyan asalet unvanı ve tüm hakları Ruslar tarafından geçersiz ilan edildi. Önceleri tamamen vasallık (kulluk) sistemi hakimdi. Toprak mülkiyet hakkı, sayıları bir hayli fazla olan Prensler ve asiller arasında paylaşılmıştı. Bunların her birinin en az 20 veya 30 evi ve üzerlerinde her türlü mülkiyet sahibi oldukları çalışanları vardı. Bu sistem, 1871'de tamamen geçersiz sayıldı ve asillerin halk üzerindeki tüm hakları kaldırıldı. Tüm mal varlıkları hiçbir tazminat ödenmeden köle ve köylülere tarım maksatlı olarak payedildi. Şüphesiz bu da tüm Rusya'da köleliğin kaldırılması yönünde atılan ciddi bir reformdu ve ülke yararınaydı.
Hakları alınmış asillerin öfkesi yeri geldiğinde onları isyana götürecek kadar ağırdı. Yüzeysel bir bakışla bu bölge Türklerin pompalamasıyla ayaklanma için son derece elverişli bir durum kazanmıştı. Ancak, Güney Kafkasya, Mr. Bryce'in "Trans Kafkasya ve Ararat" kitabında "Çarın sadık ve barışçı dominyonu" olarak tanımlamakta ve Hintlilerin İngilizlere duyduğu nefret duygusunun benzerinin bölge halkında Ruslara karşı beslenmediği ifade edilmektedir.
Dağıstan Bölgesi, dağların çatallaştığı bölgedir. Lezgi olan bölge halkı sakin, çalışkan ve toprak işiyle meşgul demir ve silah üreten, yarısı Müslüman, yarısı Hıristiyan olan ve edebi kültüre sahip bir toplumdur. Lezgiler sürekli Ruslara bağlanmayı reddetmişler, gereğinde savaşmışlar ve savaşı kaybedince de Rus hakimiyetini kabul etmişler ve barışçı çizgide kalmaya özen göstermişlerdir. Tarihin kaydettiği büyük liderlerin hayatlarında olduğu gibi hayatı serüvenlerle dolu olan büyük Kafkas lideri Şamil bu bölge halkındandı. Dağıstan'ın güney bölgesi önceleri Gürcüstan Krallığına bağlıyken Rusya hakimiyetine geçince Grusya olarak da isimlendirilmiştir. Bölge halkı genellikle Hıristiyan olup, Rusya hükümetine sadıktır ve doğulu halkların üst sınıflarından oluşmaktadır. Bakü'de bölgenin merkezinde pek çok neft kuyularının etrafında ateşe tapanlar ve sürekli olarak kutsal ateşi yakmakta olan birçok tapınak yer almıştır.
Kafkaslılar geleneksel olarak fiziksel güzelliği ile ünlüdür ve kadınları, zengin Müslümanların en çok önem verdiği eşleri veya harem mensupları olması bakımından yüzyıllardır aranır olmuşlardır. Kafkas halkları insanları, şüphesiz bedensel bakımdan mükemmelliği temsil etmektedir. Çerkesler, bazı töresel ve huy eksikliklerine rağmen, güzel yapıları, küçük el ve ayakları, geniş omuzları, düzgün burunları, parlak gözleri, düzgün siyah sakalları, elastiki yürüyüşleri, dik alınları ile çok yakışıklı insanlardır. Kadınlar, altın ve gümüş işlemeli, belde pahalı kemerle kavuşan açık parlak mavi ipek gömlek giyerler ve tepeden tırnağa uzanan beyaz başlıkla örtünürler. Çocukluktan itibaren dantel örerler.
Kan davası Çerkesler için karakteristik bir anlamı ifade eder. Bu gelenek nesilden nesile aktarılmış ancak, son zamanlarda düşman aileden bir çocuk çalmak ve onu eğitip büyüttükten sonra tekrar babasına iade etmekle kan davsı son bulmakta ve en azılı düşmanlık çok sıcak bir dostluğa dönüşebilmektedir. Bu geleneğin azılı düşman da olsa misafirine hizmet etmeyi ve güvenliğini sağlamayı öngören Hıristiyan misafirperverliğiyle bağlantısı olabilir. Erkek çocuklar, savaş mahareti üzerine ve yakalandıklarında en ağır cezayı alacakları bilinciyle eğitilmektedirler.
[ Çeviren: A. Agaça ]
+''+Prof. A.J. Schem