Çerkes kültürünün en önemli öğelerinden biri akrabalık ilişkileridir. Bilindiği gibi akrabalık ilişkileri içerisinde dayının özel bir yeri vardır. Geleneksel Çerkes kültüründe dayının yeğeni ile ilişkisi son derece yakındır; dayı yeğeninin yetişmesi sürecinde çeşitli hak ve görevler yüklenmiştir. Buna karşın baba ve çocuk arasındaki ilişkiler oldukca "resmi"dir;baba, özellikle büyüklerinin yanında, çocuğu ile ilgilenemez, hatta onunla konuşamaz. Kent yaşamında çekirdek aile yapısının baskın olduğu durumlarda bile baba-çocuk ilişkileri geleneksel biçimini koruyabilmektedir.
+''+Dayının akrabalık ilişkilerinde özel bir konuma sahip olması Çerkeslere özgü bir özellik değil. Yapısal antropolojinin kurucularından ünlü bilimadamı Lévi-Strauss'un bu sayımızda sunduğumuz yazısı, farklı toplumlarda dayı-yeğen ilişkisinin aldığı biçimleri ve bu biçimlerin varoluş nedenlerini inceliyor. Bu yazı Çerkeslerdeki akrabalık ilişkilerinin nasıl incelenmesi gerektiği ve kent yaşamında aile-içi ilişkilerde çıkan sorunların anlaşılması konusunda önemli ipuçları içeriyor. Lévi-Strauss, en küçük akrabalık biriminin baba, anne, dayı ve çocuktan oluşan yapı olduğunu söylüyor. Bu yapı içerisinde ikisi aynı nesil içinde (baba-anne ve anne-dayı), ikisi de nesiller-arası (baba-çocuk ve dayı-çocuk) dört önemli ilişki tanımlanabilir. Nesiller arasındaki ilişki insest yasağı sonucu erkeğin eşini "dışarıdan" alması gerekliliği tarafından belirlenirken, nesiller arası ilişkide akrabalık ilişkisinin sürekliliğini sağlayan bağ oluyor. Lévi-Strauss'a göre aynı nesil içindeki ve nesiller arasındaki iki ilişkiden biri olumlu/samimi ise diğeri olumsuz/resmi olmak zorunda. Dayı-yeğen ilişkisinin yakın olduğu toplumlarda baba-çocuk ilişkisi daha uzak ve ciddi. Benzer şekilde baba-anne ilişkisi resmi olursa, anne-dayı ilişkisi yakın/samimi olmaktadır. Bu anlamda dayı-yeğen ilişkisini belirleyen soy biçimleri (anaerkil veya ataerkil) değil, akrabalık ilişkilerinin yapısıdır. Bu konuyla ilgili olarak dergimizin bu sayısında Claude Lévi-Strauss'un Structural Anthropology (Anchor Books: 1967) kitabından daha önce Türkçe yayınlanmamış bir bölümü okuyucularımıza sunuyoruz.
Dayı ve yeğen ilişkisi konusunun incelenmesindeki önemli aşamaları gözden geçirelim. 19. yüzyıl boyunca ve Sydney Hartland'ın çalışmalarına kadar antropologlar aile ilişkilerinde dayının önemini anasoyun kalıntısı olarak değerlendiriyordu. Bu yorum tamamen spekülasyona dayanıyordu ve gerçekte Avrupa örnekleri ile çelişiyordu. Ayrıca Rivers'in güney Hindistan'da dayının önemini kuzenlerin karşılıklı evliliği ile açıklama çabası içler acısıydı. Rivers, kendi yorumunun sorunun tüm yönlerini açıklayamadığını kabullenmek zorunda kaldı. Rivers, bir kurumun varlığını açıklayabilmek için (kuzenlerin karşılıklı evliliği dahil olmak üzere) şimdi ortadan kalkmış pek çok farklı adete ihtiyaç olduğu hipotezini geliştirdi. Böylece bu açıklamalara atomizm ve mekanizm egemen oldu. Avunculate sorununda "modern dönem" olarak tanımlayacağımız dönemi başlatan Lowie'nin anasoyu kompleksi üzerine önemli makalesi oldu. Lowie, dayının önemi ile anasoyu arasında varsayılan ilişkinin dikkatli bir analize dayanamayacağını gösterdi. Gerçekte, avunculate hem anasoyunda, hem de babasoyunda gözlemleniyordu. Dayının rolü, anasoyu akrabalığın sonucu veya kalıntısı olarak açıklanamaz; bu sadece "belirli toplumsal ilişkileri, ana veya baba yanına bakmaksızın belirli akrabalık biçimleri ile ilişkilendirme yönündeki genel eğilimin" özel bir uygulamasıdır. Lowie'nin 1919'da ilk defa önerdiği bu ilke uyarınca, akrabalık sistemleri teorisinin tek ampirik temelini oluşturan, tutumları tanımlama yönünde genel bir eğilim başladı. Fakat, aynı anda, Lowie bazı soruları cevapsız bırakıyordu. Avunculate dediğimiz gerçekte nedir? Farklı adetleri ve tutumları bu tek terim altında kaynaştırıyor muyuz? Ve, bütün tutumları tanımlama yönünde bir eğilim olduğu doğru ise, neden bütün olası tutumlar değil de araştırılan gruba bağlı olarak sadece belirli tutumlar avuncular ilişki ile bağıntılı görülüyor?
Bu konuda bazı ek gözlemler, bu sorunun gelişimi ile dilbilim teorisinin evrimindeki belirli aşamalar arasındaki şaşırtıcı benzerliğin altını çizebilir. Kişiler-arasındaki ilişkiler alanında olası tutumların çeşidi adeta sınırsızdır; aynı şey (birkaç aylık bebekte görüldüğü gibi) boğazımızdan çıkabilecek sesler için de geçerlidir. Fakat her dil bu seslerin ancak bir kısmını kullanır ve bu konuda dilbilim iki soru sorar: Niçin belirli bazı sesler seçilir? Seçilen bir veya daha fazla ses ile diğerleri arasında nasıl bir ilişki vardır? Avuncular sorununun tarihi gelişimi üzerine eskisimiz tam aynı aşamadadır. Dil gibi toplumsal grubun da kullanabileceği geniş bir psiko-fizyolojik malzeme vardır. Dil gibi toplumsal grup da sadece belirli öğeleri kullanır; bu öğelerin bir kısmı en farklı kültürlerde bile bulunur ve çeşitli yapılar oluştutur. Öğelerin seçimi ve (bir yapı oluşturmak üzere) birleşme yasalarının incelenmesi gereklidir.
Avunculate özel sorununu anlamak için Radcliffe-Brown'ın çalışmalarına bakmamız gerekiyor. Güney Radcliffe-Brown'ın Afrika'da dayının konumu üzerine ünlü makalesi , "tutum tanımlanması genel ilkesi" olarak tanımladığımız modalitelerin anlaşılması ve incelenmesi yönünde ilk çabadır. Artık klasikleşmiş bu çalışmadaki temel düşünceleri kısaca inceleyeceğiz.
Radcliffe-Brown'a göre dayılık terimi iki çelişkili tutum sistemini içerir. Bir yanda, dayı aile otoritesini temsil eder; dayı korkulan ve itaat edilen kişidir ve yeğeni üzerinde bazı haklara sahiptir. Diğer yanda, yeğen dayı ile ilişkisinde yakın (samimi) olma ayrıcalığına sahiptir. İkincisi, erkek yeğenin dayısı ve babasına yönelik tutumları arasında bir bağıntı vardır. Her iki durumda, iki tutum sistemi gözlüyoruz, fakat bu tutumlar ters ilişkilidir. Baba ve oğlu arasındaki ilişkinin yakın ve samimi olduğu gruplarda yeğen ve dayı ilişkisi saygı ilişkisidir; babanın aile otoritesinin yüksek saf temsilcisi görüldüğü durumda samimi olarak davranılan kişı dayıdır. Bu nedenle bu iki tutum sistemi (yapısal dilbilimcilerin ifadesiyle) bir karşıtlık çifti oluşturur. Radcliffe-Brown makalesinin sonuç kısmında aşağıdaki yorumu önermiştir: Son tahlilde, karşıtlıkların seçimini belirleyen soydur. Baba ve baba soyunun geleneksel otoriteyi temsil ettiği ataerkil toplumlarda, dayı "erkek anne" olarak görülür. Dayıya genellikle aynı şekilde davranılır ve hatta bazen aynı isimle, anne diye çağrılır. Anaerkil toplumlarda tam tersi olur. Anaerkil toplumlarda otorite dayıdadır; samimiyet ve yakınlık, baba ve baba soyundan gelenlerle olan ilişkide geçerlidir.
Evrimci metafiziği etkili ve acımasız şekilde eleştiren Lowie'yi izleyerek, ampirik temelde bir senteze ulaşmak için ilk çalışmayı yapan Radcliffe-Brown'ın katkılarını abartmak gerçekten zor. Bu çalışmanın tamamen başarılı olamadığını söylemek, bu büyük İngiliz antropoloğun çalışmasının önemine gölge düşürmez, fakat Radcliffe-Brown'ın makalesinin bazı temel sorunları yanıtsız bıraktığını da görmeliyiz. İlk olarak, dayılık ilişkisi tüm anaerkil veya tüm ataerkil sistemlerde görünmediği gibi bu ilişki ne anaerkil, ne de ataerkil olan bazı sistemlerde de tesbit edilmiştir. Ayrıca, dayılık ilişkisi iki kişi arasında değildir, fakat dört kişiyi, erkek kardeş [dayı], kız kardeş [anne], kayınbirader [baba] ve yeğeni [oğul] ilgilendirir. Radcliffe-Brown gibi araştırmacıların yorumu, bir bütün olarak ele alınması gereken global yapının bazı elemanlarını gelişi güzel bir şekilde izole etmektedir.
Malenezya'daki Trobriand Adaları'nda gözlenen toplumsal örgütlenme anaerkildir; baba ile oğul arasındaki ilişkiler serbest ve samimi iken yeğen ve dayı arasındaki ilişki belirgin bir zıtlıktır. Diğer yanda, ataerkil yapıya sahip olan Kafkasya'daki Çerkeslerde baba ve oğul arasındaki ilişki resmidir, dayı yeğenine yardım eder ve evlendiğinde yeğenine bir at hediye eder. Bu noktaya kadar hala Radcliffe-Brown'ın modeli çerçevesinde kalıyoruz. Şimdi diger aile ilişkilerini de inceleyelim. Malonowski, Trobriandlılarda karı-kocanın müşfik, yakın olduğunu ve ilişkilerinin karşilılık ile tanımlandığını göstermiştir. Diğer yanda, dayı ve anne arasındaki ilişki son derece sert tabular tarafından belirlenmektedir. Şimdi bu ilişkinin Kafkasya'da nasıl olduğuna bakalım. Burada erkek ve kız kardeş arasındaki ilişki çok yakındır - o kadar yakın ki, Pşavlar arasında erkek kardeşi olmayan bir kız, erkek kardeş rolünü oynayacak bir "kardeş" "evlat edinebilir". Fakat eşler arasındaki ilişki tamamen farklıdır. Bir Çerkes başkalarının önünde eşi ile birlikte olmaz, eşini ancak gizlice görebilir. Malinovski'ye göre, Trobriandlı bir adama kız kardeşine benzediğini söylemek en büyük hakarettir. Kafkasya'da ise benzer bir yasak vardir: bir erkeğe eşinin sağlığını sormak ayıptır.
Çerkes ve Trobriand tipindeki toplumlara baktığımızda, baba/oğul ve dayı/yeğen arasındaki tutumların bağıntısını incelemenin yeterli olmadığını görüyoruz. Bu bağıntı, birbirlerine organik olarak bağlı dört ilişki tipinden oluşan global sistemin sadece bir yanıdır. Bu sistemi oluşturan ilişkiler erkek kardeş/kız kardeş, koca/karı, baba/oğul ve dayı/yeğen ilişkileridir. Örneğimizdeki iki gruptan aşağıdaki yasayı elde ederiz: her iki grupta da dayı ve yeğen arasındaki ilişki erkek ve kış kardeşler arasındaki ilişkiye, baba ve oğul arasındaki ilişki de eşler arasındaki ilişkiye benzemektedir. Bu nedenle bu ilişkilerden ikisi bilindiğinde diğer ikisini de bilinmektedir.
Diğer bazı örnekleri de inceleyelim. Tonga'da (Polinezya) soy, Çerkeslerde olduğu gibi, ataerkildir. Eşler başkaları önünde görünebilirler ve ilişkileri uyumludur. Aile içi kavga azdır. Kadın genellikle daha üstün olsa da, koca "... yine de bütün aile içindeki kararlarda yetki sahibidir ve hiç bir kadın eşinin otoritesine karşı gelmeyi hayal bile etmez." Yeğen ve dayının ilişkisi de son derece serbesttir. Yeğen fahudur, samimi olduğu dayısı ile ilişkisinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Baba/oğul arasındaki ilişki ise dayı/yeğen ilişkisinin tam tersidir. Baba tapudur; çocuk babasının başına veya saçına dokunamaz; babası yemek yerken ona dokunamaz, yatağında yatamaz, yiyecek veya içeceğini paylaşamaz, babasının eşyaları ile oynayamaz. Fakat en sert tapu, hiçbir şekilde aynı evde kalmayan erkek ve kız kardeşler [dayı ve anne] arasındadır.
Yeni Gine'deki Kutubu Gölü'nün yerlileri de ataerkil olmasına karşın, bu toplumdaki yapı Tonga'dakinin tam tersidir. F.E.Williams, "baba ve oğul arasında buradaki kadar yakın ilişkiyi hiçbir yerde görmedim" demektedir. Eşler arasındaki ilişki, kadına verilen çok düşük konum ve "erkek ve kadının çıkarlarının belirgin bir şekilde ayrışması" ile tanımlanır. Williams'a göre, kadının "efendileri için yoğun bir şekilde çalışması beklenir. ... kadınlar bazen itiraz ederler fakat itirazlarına dayak ile karşılık verilebilir." Kadın kocasına karşı korumak için herzaman erkek kardeşinden yardım isteyebilir, kardeşinin yanına sığınabilir. Yeğen ve dayı arasındaki ilişki " 'saygı'kelimesi ile en iyi şekilde özetlenebilir. ... tinged with apprehensiveness", dayı yeğenine küfredebilir ve ciddi şekilde yaralayacak kadar dövebilir (Afrika'daki Kipsigi'lerde olduğu gibi).
Williams tarafından incelenen toplum, ataerkil soyuna sahip olmasına karşın, anaerkil olan Bougainville'deki Siuai'lerle aynı yapıya sahiptir. Erkek ve kız kardeşler arasında "... dostca etkileşim ve karşılıklı cömertlik" mevcuttur. Baba/oğul arasındaki ilişki üzerine Oliver "... 'baba'kelimesinin düşmanlık veya sert otorite veya derin saygı hissi uyandırdığına ilişkin bir kanıt bulamadım" demektedir. Fakat dayı ve yeğen arasındaki ilişki "sert disiplinden karşılıklı bağımlılığa" kadar değişmektedir. " ... görüşme yapılan kişılerin çoğu, yeğenlerin dayılarına karşı saygılı/uzak durduğunu (awe***), babalarından çok dayılarına itaat edeceklerini belirtmiştir. ..." Eşler arsında karşılıklı anlayışa dayan uyuma az görülmektedir. "Eşine sadık kalan geç kadınların sayısı azdır. ... Genc kocaların çoğu eşlerinden sürekli şüphelenmektedir ve çoğu zaman kıskançlık nöbetine tutulmaktadır. ..."
Aynı durum, daha keskin bir şekilde, anaerkil olan Dobulularda görülmektedir. Dobuluların komşusu olan Trobriandlılar da anaerkil olmasına karşın yapıları tamamen farklıdır. Dobulularda evlilikler istikrarsızdır, eşini aldatma yaygındır ve eşler sürekli, eşinin yaptığı büyü ile ölmekten korkmaktadır. Fortune'nin belirttiği, "kocasının duyabileceği şekilde bir kadının büyüsünden bahsetmek en büyük hakarettir" yorumu, daha önce bahsettiğimiz Trobriand ve Kafkasya'daki tabunun bir biçimidir.
Dobu'da annenin kardeşi, tüm akrabalar arasında en sert olanıdır. "ebeveynlerin çocuğu dövmeyi bıraktığı dönemden sonra bile dayı yeğenini dövebilir. Dayının isminin söylenmesi yasaktır. Annenin kızkardeşinin kocası ile ilişki daha yakındır. Baba dayıdan "daha yumuşak" olarak görülür ve miras yasalarına karşın, baba ***uterine yeğeninin aleyhine oğlunu gözetir. Ve, son olarak, "tüm toplumsal bağların en güçlüsü" erkek ve kız kardeşler arasında olanıdır.
Bu örneklerden çıkarabileceğimiz sonuç nedir? Soy tipleri [anaerkil ve ataerkil soylar] ve dayılık biçimleri arasındaki bağıntı sorunu çözmüyor. Farklı dayılık biçimleri, anaerkil veya ataerkil olsun, aynı tipteki soy ile beraber görülebilmektedir. Fakat bütün bu örneklerde, sistemi oluşturmak için gerekli olan dört çift karşıtlıkta aynı temel ilişkişi saptıyoruz. Bu, örneklerimizi gösteren şekilde daha açık görülmektedir. Bu şekilde + serbest ve yakın ilişkileri, - ise zıtlıktık ve sürtüşme ile tanımlanan ilişkileri göstermektedir. Bu bir basitleştirmedir fakat bu basitleştirmeyi geçici olarak kullanacağız.
Böylece eş anlı (senkronik) bağıntı yasası diakronik olarak olarak da geçerli olabilir. Howard'ı izleyerek Orta Çağlarda aile ilişkilerinin evrimini, "dayının kız kardeşi üzerindeki otoritesinin zamanla azaldığı ve kocanın otoritesinin arttığı" şeklinde özetleyebiliriz. Bu süreçle birlikte baba ve oğul arasındaki bağ zayıflamakta, dayı ve yeğen arasındaki güçlenmektedir.
Bu evrim, Léon Gautier tarafından derlenen belgelerde olumlu ilişki genellikle baba ve oğul arasında tanımlanmakta, ve bu olumlu ilişki tedrici olarak dayı ve yeğene doğru dönüşmektedir.
Dayılık ilişkisini anlamak için onu sistem içindeki bir ilişki olarak değerlendirmeliyiz. Bu sistem, yapısının anlaşılabilmesi için bir bütün olarak incelenmelidir. Bu yapı dört öğeye dayalıdır (dayı, anne, baba ve oğul). Bu dört öğe iki çift karşıtlık ilişkisi ile birbirine bağlıdır: her iki nesil içinde iki ilişkiden bir olumlu (pozitif) ise diğeri olumsuz (negatif) olmaktadır. Peki bu yapının doğası nedir, işlevi nedir? Bu yapı, var olabilecek en temel akrabalık biçimidir. Bir başka deyişle dört öğeden oluşan bu yapı en küçük akrabalık birimidir.
Bu ifadeyi desteklemek için mantıksal bir önerme öne sürülebilir. Akrabalık yapısının olabilmesi için her zaman üç tip akrabalık ilişkisinin olması gereklidir: kardeşler arası ilişki, eşler arası ilişki ve ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişki. Yukarıda tanımlanan yapının bu üç ilişkiyi de içerdiği açıktır.
Burada tanımladığımız biçimiyle temel akrabalık birimin basit ve indirgenemez özelliği, evrensel insest tabusunun direkt sonucudur. İnsan toplumunda bir erkek eşini, başka bir erkekten (o kişinin kızı ve kız kardeşi) alır. Bu nedenle, tanımladığımız akrabalık birimde niçin dayının da bulunduğunu açıklamamız gerekmiyor: Dayı bu ilişkide başından beri vardır. Gerçekte dayının varlığı, akrabalık yapısının var olması için gerekli önkoşuldur.
Sydney Hartland, "Matrilineal Kinship and the Question of its Priority", Memoirs of the American Anthropological Association, 1917, No.4.
Soyun anneden geçti?i akrabalyk ili?kisi (ç.n.).
W.H.R.Rivers, "The Marriage of Cousins in India", Journal of the Royal Asiatic Society, Temmuz 1907.
Age, s.624.
R.H.Lowie, "The Matrilineal Complex", University of California Publications in American Archaeology and Ethnology, 1919, Cilt XVI, No. 2.
Roman Jakobson, Kindersprache, Aphasie und allgemeine Lautgesetze, Uppsala: 1941.
A.R.Radcliffe-Brown, "The Mother's Brother in South Africa", South African Journal of Science, 1924, Cilt XXI.
Soyun ataerkil veya anaerkil şeklinde değişmesine karşın dayı ile yeğenin ilişkisinin daima samimi olduğu Yeni Gine'deki Mundugomorlarda olduğu gibi. Bkz. Margaret Mead, Sex and Temperament in Three Primitive Societies, New York: 1935, s.176-185.
B. Malinowski, The Sexual Life of Savages in Northwestern Melanesia, Londra: 1929, 2 cilt.
Dubois de Monpereux (1839), aktaran M. Kovalevski, "La Famille matriarcale au Caucase", L'Anthropologie, IV (1893).
Aynı eser.
E. W. Gifford, "Tonga Society", Bernice P. Bishop Museum Bulletin, Sayı 61 (Honolulu: 1929), s.16-22.
F.E. Williams, "Group Sentiment and Primitive Justice", American Anthropologist, XLIII, N.4, Kısım 1 (1941), s.523.
F. E. Williams, "Natives of Lake Kutubu", Oceania, XI (1940-1941), s.266.
Aynı eser, s. 268.
Aynı eser, s. 280. Ayrıca bkz. Oceania, XII (1941-1942).
Douglas L. Oliver, A Solomon Island Society: Kinship and Leadership among the Siuai of Bougainville, Cambridge, Mass.: 1955, s.255.
Aynı eser, s. 251.
Aynı eser, s. 257.
Aynı eser, s. 168-9.
R. F. Fortune, The Sorcerers of Dobu, New York: 1932, s. 45.
Aynı eser, s. 8, 10, 62-4.
G. E. Howard, A History of Matrimonial Institutions, 3 cilt, Şikago: 1904.
Léon Gautier, La Chevalerie, Paris: 1890. Ayrıca bkz. F. B. Gummere, "The Sister's Son", An English Miscellany Presented to Dr. Furnivall içinde, Londra: 1901, W. O. Farnsworth, Uncle and Nephew in the Old French Chanson de Geste, New York: 1913.
Havidko Mensur, o dönemin en ünlü üç Adığe reisi arasında yönetim ve askeri alanlarda en önde geleni ve lider durumunda bulunan kişidir. J. Bağ, Çerkesya'da Sosyal Yaşayış, Ankara: 1969, s.121'de genişçe bilgi var.
Kıymetli tarihçi merhum A. Canbek Havjoko 1827'li yıllarda Anapa üzerinde 12 yıldızlı yeşil bayrağın dalgalandığını yazar ki o dönemde henüz Adığeler arasında bir birleşme olmadığı düşüncesiyle bu görüşü yerinde bulmuyoruz. Bak: Kafkasya Dağlıları, Rusça-Türkçe dergi (Varşova), Sayı.49, s.6.
12 bölgeye ait isim listesi bazı yayınlarda değişiktir, fakat araştırmalarımızın en sağlıklısı bu listedir. Örnek olarak İsmail Berkuk merhumun verdiği listedeki isimler şunlardır: Şapsuğ-Nathoç, Abzeh, Kemurgiyev, Barakay, Bjeduğ, Kabardey-Besleney, Hatukuvey, Mahoş, Başılbey, Teberdi, Abhazya ve Ubıh-cih'lerdir.
Sydney Hartland, "Matrilineal Kinship and the Question of its Priority", Memoirs of the American Anthropological Association, 1917, No.4.
Soyun anneden geçtiği akrabalık ilişkisi (ç.n.).
W.H.R.Rivers, "The Marriage of Cousins in India", Journal of the Royal Asiatic Society, Temmuz 1907.
R.H.Lowie, "The Matrilineal Complex", University of California Publications in American Archaeology and Ethnology, 1919, Cilt XVI, No. 2.
Roman Jakobson, Kindersprache, Aphasie und allgemeine Lautgesetze, Uppsala: 1941.
Soyun ataerkil veya anaerkil şeklinde değişmesine karşın dayı ile yeğenin ilişkisinin daima samimi olduğu Yeni Gine'deki Mundugomorlarda olduğu gibi. Bkz. Margaret Mead, Sex and Temperament in Three Primitive Societies, New York: 1935, s.176-185.
B. Malinowski, The Sexual Life of Savages in Northwestern Melanesia, Londra: 1929, 2 cilt.
Dubois de Monpereux (1839), aktaran M. Kovalevski, "La Famille matriarcale au Caucase", L'Anthropologie, IV (1893).
Aynı eser.
E. W. Gifford, "Tonga Society", Bernice P. Bishop Museum Bulletin, Sayı 61 (Honolulu: 1929), s.16-22.
F.E. Williams, "Group Sentiment and Primitive Justice", American Anthropologist, XLIII, N.4, Kısım 1 (1941), s.523.
F. E. Williams, "Natives of Lake Kutubu", Oceania, XI (1940-1941), s.266.
Aynı eser, s. 268.
Aynı eser, s. 280. Ayrıca bkz. Oceania, XII (1941-1942).
Douglas L. Oliver, A Solomon Island Society: Kinship and Leadership among the Siuai of Bougainville, Cambridge, Mass.: 1955, s.255.
Aynı eser, s. 251.
Aynı eser, s. 257.
Aynı eser, s. 168-9.
R. F. Fortune, The Sorcerers of Dobu, New York: 1932, s. 45.
Aynı eser, s. 8, 10, 62-4.
G. E. Howard, A History of Matrimonial Institutions, 3 cilt, Şikago: 1904.
Léon Gautier, La Chevalerie, Paris: 1890. Ayrıca bkz. F. B. Gummere, "The Sister's Son", An English Miscellany Presented to Dr. Furnivall içinde, Londra: 1901, W. O. Farnsworth, Uncle and Nephew in the Old French Chanson de Geste, New York: 1913.
+''+Claude Lévi-Strauss