Giriş
XX. yüzyılın son çeyreğinde, azınlık haklarının gözlenmesi ve korunması büyük önem kazanmıştır. Yakın zamanda ortaya çıkan bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı gibi girişimlerin, azınlık-çoğunluk çatışmalarının düzenlenmesinde ulus devletlerin hem bir taraf hem de kurumsal çerçeve olarak elde ettikleri gücü azaltmak (veya ortadan kaldırmak) gibi bir etkisi bile olabilecektir. ABADB, Avrupa'nın azınlıkları koruma konusundaki yeterliğini sınamak açısından önemli bir metindir.
+''+Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartının hazırlıkları -1984'ten 1992'ye kadar- uzun bir zaman almıştır. Bu uzun hazırlık süreci, azınlık haklarının gözlenmesi konusunda çok şey anlatmaktadır.
Aslında şart, resmen, sadece dillerle ilgili olmakla beraber linguistik politikalar kültürel kimlik kaygılarıyla ortaya çıkarılmaktadır. Bölgesel veya Azınlık Dillerinin Avrupa düzeyindeki taraftarları, dil kullanımını sağlamanın, azınlıkların durumunu iyileştirmenin bir yolu olduğunu çok iyi bilmektedirler. Ama daha bu noktada bir karmaşa ortaya çıkmaktadır, zira linguistik azınlıklar, azınlıkların sadece bir çeşididir.
Bir başka karışıklık, şartın başlığından kaynaklanabilir: "bölgesel veya azınlık dilleri" adı, iki çeşit deyim olduğu anlamına gelmemekte, yazarların, "bölgesel" veya "azınlık" sözcüklerinin her biri çeşitli taraflarca kabul edilemez olduğundan, tek bir sözcük üzerinde karar veremediklerini göstermektedir. Bu daha sonra da üzerinde duracağımız önemli bir noktadır.
Böylece bu şart, adına rağmen, Avrupa kurumlarının, azınlıkların korunması konusunda artan müdahelesini örnekleyen önemli bir girişimi temsil etmektedir. Ama burada sorulması gereken temel sorulardan biri; azınlık haklarının ve kaynaklarının koruyucusu olma rolünün devletlerden alınıp Avrupa organizasyonlarına verilmesinin mümkün olup olmadığıdır.
Bu şartın açık ve gizli ama-çları nelerdir?
• Şart, bir politika sürecinin kendiliğinden ortaya çıkmış bir sonucu değildir. Üzerinde bir anlaşmaya varılması on yıldan uzun zaman almıştır.
• Avrupa linguistik azınlıklarının ortak özellikleri çok sayıda olmakla beraber, bu faktör tek başına, bu azınlıkların korunması için uluslarası bir yasal enstrüman ihtiyacını destekleyemez. Devletlerin, azınlık dillerini korumaktansa, varlıklarına yönelik bir tehdit oluşturduklarının farz edildiği anlaşılmaktadır.
Demek ki; BADAŞ öncelikle azınlık-çoğunluk ilişkilerini kontrol etmeyi, ikincil olarak da; linguistik azınlıkların haklarını korumayı ve iyileştirmeyi amaçlamaktadır.
I. BADAŞ'ın Tarihçesi
BADAŞ tarihçesi dört döneme ayrılabilir.
1. 1984 Öncesi
Resmi projeye Strazburg'da 1984'te Avrupa Konseyi tarafından düzenlenen bir toplantıda başlanmış olmasına rağmen, bu çeşit bir şart ortaya çıkarma fikri bir kaç yıldır tartışılıyordu. 1981 yılı ekim ayında Avrupa Parlementosu'ndan "Bölgesel Diller ve Kültürler Şartı" ile "Etnik Azınlıkların Hakları Şartı" lehinde bir karar geçti. Buna paralel olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Birliği azınlıklar hakkında bir tavsiye kararı aldı. AET 'daha az kullanılan diller'i desteklemek için özel bir program geliştirdi ve bu çeşit sorunlarla ilgilenmesi için bir danışma kurulu oluşturdu. Yine de bu girişimlerin esas sonucu olarak BADAŞ görülmektedir.
2. 1984-1988. BADAŞ'ın ilk taslağı. Seçenek Sisteminin ortaya çıkması.
Şartın hazırlık süreci ilk kez, resmen, 1984'te, Strazburg'da, 250 azınlık temsilcisinin katıldığı toplantıda başladı. Bu toplantının en önemli sonucu, hazırlanacak bir şartın ilk taslağını yazmak üzere uzmanlardan oluşan bir çalışma grubu oluşturulmasıydı. Bu grubun bir metin ortaya çıkarması ancak 1987'nin sonunda mümkün olabildi. Bunun temel se-bebi; grubun, dillerin, hepsi aynı şekilde ele alınamayacak kadar birbirinden farklı olduğunu kavramış olmasıydı. Taraflara, çeşitli konular üzerinde karar verirken, çeşitli seçenekler sunma yoluna gidildi. Bu teknik, tek bir çerçeve içine değişik durumları sığdırmakta işe yaradı; ya da yazarlar böyle zannetti.
Daha sonra Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Konferansı taslak üzerinde görüşmeler yaptı. Beklenenden çok daha tartışmalı geçen görüşmeler sonrasında, 1988 mart ayında belge geçti. Sonraki basamak olan Bakanlar Komitesi metni yeni bir komiteye gönderme kararı aldı. Bu komite tüm üye devletlerin aday göstere-cekleri uzmanlardan kurulu olacaktı. Böylece ikinci hazırlık dönemi başladı.
3. 1988-1992. BADAŞ İkinci Hazırlık Süreci. Seçenek Sisteminin Genişlemesi.
Bölgesel veya Azınlık Dilleri Uzmanlar Komitesi 1989 kışında toplanabildi. Müzakereler 1992'ye kadar sürdü. Bu iki sene boyunca özgün metin üzerinde büyük miktarda değişiklik yapıldı.
a. Halklara ya da azınlıklara doğrudan göndermeler çıkarıldı. Sadece dillerden söz edilecekti.
b. Şarta, ününü sağlayan seçenek sistemi genişletildi: İmza atan taraflar eğitim, adalet, kamu idaresi, medya vb... alanlarda nasıl davranacaklarını ifade eden paragraflar seçmek dışında, bir de; her biri azınlık ve bölge dilleri lehinde değişik seviyelerde sorumluluklar içeren alt paragraflardan da hangilerini imzalayacaklarını belirteceklerdi.
Bu üç yıl boyunca Avrupa'da önemli değişiklikler oldu. Azınlıklar hakkındaki endişeler giderek artmıştı. Doğu Avrupa devletleri demokrasiye geçmişlerdi. Metnin 1980'lerde geçerli olan özellikleri artık kabul edilmez olmuşlardı. Bu değişimin ana sonucu BADAŞ'ın artık tek bağlayıcı metin olmamasıydı, zira 1993 Viyana Zirvesinden sonra, öncelik verilen Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Antlaşması ortaya çıkmıştı. Sonunda şart, devletlerin çoğunluğu tarafından kabul edildi. Yirmi bir ülke metni benimsiyordu. Beş devlet, esasen itiraz etmek istemekle beraber, reddeden azınlığa dahil olmamak için muhalefet şerhiyle birlikte kabul etmişlerdi. Şart, resmen anlaşma şekline getirildi ve 5 Kasım 1992 tarihinde imzaya açıldı.
4. 1992'den sonra: Şartın uygulanışındaki yavaşlık.
Şart 1998'e kadar uygulamaya konamadı. Bu yavaşlığın, devletlerin dahili prosedürlerinin uzunluğundan mı, yoksa şarta ilk imza koyanların da aralarında bulunduğu bir çok devletin ilgisizliğinden mi kaynaklandığını belirlemek zor.
II. Zaaflar
BADAŞ'ın bir Avrupa Koruma Programı oluşu sadece resmi-yette kalmıştır. Çok az ortak ilke içermektedir ve yaptırım mekanizmaları çok kısıtlıdır.
Şartın ilkeleri iki grupta olmalıdır: Antlaşma, önce amacını belirlemeli, sonra uygulanacak yöntemleri kararlaştırmalıdır.
Yöntemler büyük hassasiyetle tanımlanmıştır. Eğitim, adalet, medya, vb... her bir alan için yöntemler, çe-şitli kabul düzeylerine göre detaylandırılmıştır. Ama yöntemlerde gösterilen bu dikkat amaçlarda gösterilmemiştir. Bu şartın tam olarak hangi dillerle ilgilendiğini anlamak imkansızdır.
Madde 1 ve Madde 3-1, bölgesel ve azınlık dilleri hakkında soyut bir tanım ortaya koymaktadırlar. Şartın kendisinde ya da açıklayıcı raporda, nominal bir liste bulunmamaktadır. Madde 1, ilk bakışta keskin çizgilerle belirlenmiş, anlaşılır bir tanım görüntüsü verebilir. Ama bu çeşit bir tanım aslında net değildir. "Dil"i bir kenara ayırırsak "geleneksel", "grup", "bölge" gibi terimleri anlamak zor olabilir. Örneğin di-yalekt ile dil arasındaki fark nedir? Bunun sonucunda, bölgesel ya da azınlık dilleri terimi üzerinde ortak bir standart oluşmamıştır. Ayrıca, Şart tarafından ortaya konan uygulama mekanizmaları da bu hatayı telafi edememektedir.
Şart, imzalayan taraflara çok az sorumluluk yüklemekle birlikte, bu sorumlulukları yerine getirmeyenlere uygulanacak yaptırımlar da zayıf kalmaktadır. BADAŞ'a göre Avrupa Konsey'i üyesi, ulus devletlerin çok küçük sorumlulukları vardır. Avrupa Konseyi'nin sözleşmelerini bağlayıcılığı, devletlerin bağlanmak isteğiyle sınırlıdır. Hangi dillerin kapsanacağı da yine serbest bırakılmıştır. Bu açıdan bakınca, şartın, geçici bir süre için de olsa, BADAŞ'ın uygulanması konusunda tek görevli olan devletlerin gücüne güç katan bir doküman olduğu açıkça görülmektedir.
Avrupa Konsey'i yaptırımları çok kısıtlı etki sahibi olabilmektedir. Şart, çok karmaşık bir raporlama süreci düzenlemiştir. Devletler her üç yılda bir, sözleşmenin uygulanışı konusunda aldıkları önlemlerle ilgili raporlar hazırlayacaklardır. Fakat bu raporlar hakkında yorumlarda bulunabilecek kurum ve kurulların kullanabilecekleri imkanlar tavsiyeyle sınırlı tutulmuştur. Açıktır ki; Avrupa kurumlarına, metnin uygulamasını sağlamak için yeterli güç verilmemiştir.
Bunun sonucu olarak, Uzmanlar Kurulu'nun, devletler arası karşılaştırmalar yaparak, bölgesel ya da azınlık dillerine uygulanacak bir model geliştirmesi olasılığı düşük kalmaktadır. BADAŞ'ın uygulanması devletlerin bir meselesi olarak kaldığında, Avrupa Konseyi'nin ya da Uzmanlar Kurulu'nun bu "iç meselelere" karışması pek de meşrulaşamamaktadır.
III. Şartın esnekliğinin gerçek sebebi
Resmi açıklamanın aksine Şartın esnekliği sadece azami sayıda devletin katılımını sağlamak kaygısına bağlı değildir. Temelde bu durum, bölgesel veya azınlık dillerinin savunucularının bu dillerin doğası üzerine anlaşmazlığa düşmelerinden kaynaklanmaktadır.
Avrupa Konseyi Sekreteryasının üyelerinin ve yazarların çoğu, özgün taslağa eklenen bir çok ilavenin, azami sayıda devleti saflara çekmek ve dolayısıyla Bakanlar Kurulu'nun metne onay vermesini kolaylaştırmak için olduğunu iddia etmektedirler. Bu fikir birliği sağlamak ve olası çekişmeleri, çatışmaları engellemek yolundaki geleneksel diplomatik kaygıları tatmin etmiştir elbette ama tarafların ifadelerine bakarak altını çizmemiz gereken bir fark vardır. Bu görüşmelerde iki çeşit taraf vardır: Bölgesel veya azınlık dilleri hakkında bir şart çıkarılmasını benimsemeyen ve buna karşı çıkanlar ve böyle bir şartı çok destekleyen ama kendi isteklerine daha iyi uyması için çeşitli noktalarda değiştirilmesini isteyenler. Birinci kategori, Fransa, Yunanistan ve Türkiye temsilcileri ve Bakanlar Kurulu'ndaki İngiliz elçisinden oluşmaktadır. Bunlar, sonuna dek bu tutumlarını sürdürmüşlerdir. İkinci kategori ise; kalan temsilcilerin tamamını içermektedir.
Esnek ve bağlayıcılığı olmayan seçenekli sistemin geliştirilmesi, kullanılması gereken standartlar hakkındaki büyük belirsizlikten kaynaklanmıştır. Bu da şartın amacının, yani bölgesel veya azınlık dillerinin tanımı ile ilgili daha temel ilkelerde de şüpheler oluşması anlamına gelmektedir. Aslında, bölgesel veya azınlık dillerinin ne olduğunu açıklığa kavuşturacak tam bir tanım da yoktur. Resmi diller örneğini ele alalım: Daha az kullanılan resmi diller "bölgesel veya azınlık dilleri" midir? Madde 1 bu soruya olumsuz cevap verir ama Madde 3.1 bununla çelişmektedir.
Bu, dilin statüsü ikilemiyle yakından ilintilidir. Çeşitli karşı görüşlere yer verme kaygısı değil, bölgesel ya da azınlık dillerinin savunucularının dile getirdikleri fikirlerindeki ayrılıklar keskin bir tanımın yokluğunu açıklamaktadır.
Bir çok bölgesel dil ya da azınlık dili kısmen, statüleri sebebiyle, "teh-likede" kabul edilmektedir. Resmi dil olmak, yok olmaya karşı bir garanti olarak görülmektedir. Yine de resmi dillerin bir kısmı, savunucuları tarafından tehlikedeki dillerden sayılmaktadır.
En yaygın kul-lanılan resmi diller dışındaki tüm diller az çok tehlike altında kabul edildiğinden ve bu da bölgesel ya da azınlık dillerinin korunmasının bu dilleri tehlike altında olmayan dillerle aynı statüye getirmesi anlamına geldiğinden, şar-tın genel, havasıyla uyumlu gözükecektir. Ama bu, Şartın hiç bir yerinde yazılmamıştır. Tersine, Şart, bu resmi dillerin korunmasını amaçladığını belirtmektedir. Bunlar, rahatlıkla, şüphesi olan ülkeleri rahatlatmak için eklenmiş satırlar olarak düşünülebilir.
Sonuç olarak, bu Şart, amacının kesin ve açık bir tanımını vermemekte ve bölgesel ve azınlık dilleri olarak ele aldığı dilleri belirleme sorumluluğunu devletlere bırakmaktadır. Neyin "bölgesel ve azınlık dili" olduğu konusunda Şart'ın yazarları arasında bir görüş birliği yoktur; bir nokta hariç: devlet, dillerin varlığına bir tehdit oluşturmaktadır ve dolayısıyla bu dillerin statüsü etkili iyileştirilmesi yoluyla kontrol edilmelidir. Bölgesel ve azınlık dillerini ilgilendiren ortak faydaları ve kimlikleri tanımlamaktaki zorluklar, diğer Avrupa politikalarınınkilerle aynıdır.
Sonuç
BADAŞ'ın bize sağladığı bu örnek Ulus-Devlet iskeleti dışında azınlık çoğunluk ilişkil-eri düşünülemediğini göstermektedir. Avrupa Şartı durumunda azınlık dillerine sağlam bir ortak koruma getirilmemiştir. Şart aynı zamanda resmen beklenmeyen sonuçlar da ortaya çıkarabilir. Şartı imzalayan devletlerin sayısındaki artış, imzalamamanın bir çeşit marjinalleşme ve dolayısıyla çoğunluğa katılım konusunda artan bir baskı anlamına gelmesine işaret edebilir. Bu gidişatın, ihmal edilemeyecek bazı sonuçları olacaktır. Her devletin en az bir çeşit azınlık dilini, yani bir azınlığı tanıması zorunluluğu anlamına gele-cektir.
Kaynakça:
COUNCIL OF EUROPE,
1993
European Charter for Regional or Minority Languages and Explanatory Report,
Treaty open for signature by the member States and for accession by non-member States on 5
November 1992.
European Treaties Series, n° : 148. Strasbourg : Council of Europe.
The European Charter for Regional or Minority Languages, Initial Periodical Report presented to
the Secretary General of the Council of Europe in accordance with Article 15 of the Charter.
15 March 1999. The Netherlands.
MIN-LANG/PR(99)2. Strasbourg : Council of Europe.
29 March 1999. Croatia.
MIN-LANG/PR(99)3. Strasbourg : Council of Europe.
12 April 1999. Finland.
MIN-LANG/PR(99)4. Strasbourg : Council of Europe.
31 May 1999. Norway.
MIN-LANG/PR(99)5. Strasbourg : Council of Europe.
7 September 1999. Hungary.
MIN-LANG/PR(99)6. Strasbourg : Council of Europe.
2 December 1999. Switzerland.
MIN-LANG/PR(99)7. Strasbourg : Council of Europe.
SCHEIDHAUER Christophe. 2001.
« European Charter for Regional Minority Languages: A "European" Protection for Minority Languages? ».
Paper to be presented to the Conference on: "Voice or Exit: Comparative Perspectives on Ethnic Minorities in Twentieth Century Europe", Humboldt University, Berlin, 2001
http://www.conventions.coe.int
http://www.demographie.de/minorities
+'
'+Kansu Dinçer