Vubıhlar, Kuzey-Batı Kafkasya'da Abhazya'nın yukarısında, denize kıyısı olan bir bölgede otururlardı. 1864 de bütün Vubhlar Anadolu'ya göç ettiler. "Son Vubıh" Tevfik Esenç'ten sonra, ne yazık ki, artık bu dili konuşan yok.
+''+Georges Dumezil'in 1957 yılında yayınlanan "Vubıhların Efsanesi ve Masalları" isimli eserinde, Tevfik Esenç'ten alınan bir hikaye var. Hikayeyi çok sade, öz ve doğal anlatımı kadar, o dönemde Kafkasya sosyal yaşamında kadının yerini belirtmesi bakımından ilginç buldum. Olay, Osmanlı döneminde ve muhtemelen 18.yy veya 19.yy başında geçiyor. Bilindiği gibi, Osmanlı donanması 1451 yılında Abhazya'yı zaptetmiş, 1475 yılında Azak Kalesi'ne kadar gelmiştir.1 Aynı dönemde Kırım Hanlığı Çerkesleri ağır bir vergiye bağlamıştı.2 O dönemde, Osmanlı'da kadının tek başına çarşıya çıkması olası görünmüyor. Sokağa çıksa da, kocasının üç adım gerisinde yürümek zorunda kalıyordu. Üstelik bu durum, İslam ülkelerine özgü de değildi. İsviçre'de kadınların seçme seçilme haklarını 1920'lerde aldığı, 1960'lı yıllarda kadınların hala Paris Borsası'na girmesinin yasak olduğu düşünülürse, eğerleri altın üzengili Abhaz Kızları'ndan bahseden 18.yy Fransız seyyahlarının derin hayranlığını anlamak mümkündür sanırım.
KADININ FENDİ KADIYI YENDİ
Vaktin birinde bir adam, para kazanmak için başka diyara gider. Orada bir yıl kalıp tam beş yüz lira kazanır. Bu parayı ben şimdi kime emanet etsem diye düşünüp, bari bir Kadı'ya vereyim, devlet adamıdır, istediğim zaman geri alırım diye düşünür ve gidip bir kadı bularak parayı ona verir. Gel zaman, git zaman adam memleketine dönecek olur, kadıya gidip "sana verdiğim emaneti geri ver" der. Kadı "ne parası, sen bana para mara vermedin" deyince, adamcağız huzurundan süklüm püklüm çıkıp, "ben bu herifi öldürmesine öldüremem, hatta hiçbir şey yapamam ama, acep ne etmeli neylemeli?" deyip kapının önünde oturur kalır. Onun bu derin düşüncelere dalmış halini gören bir kadın ona " niye bu kadar düşüncelisin?" diye sorar. "Kafası sarıklıya beş yüz lira vermiştim, paramı geri vermiyor, ne yapacağımı bilemiyorum" diye cevap verir adam. Kadın adama: "Yarın oraya gidip senin işini halledeceğim, sen merak etme, ben ne yapacağımı bilmiyorum" der. Ertesi sabah kadının yanına küçük bir kız çocuğu ile elinde bir çıkın, gelir ve adama "oraya birlikte gidelim, ben Kadı'nın yanına yalnız gireceğim" der.
Oraya beraber giderler ve kadın içeri girer. Kadıya : "Kocam gemi kaptanıdır. Çok uzaklara gitti. Çok altın param, mücevherlerim, incilerim, yakutlarım, hasılı çok değerli şeylerim var" diyerek, bohçayı çözüp içindekileri kadıya gösterir. "Bu gördüğünüz şeyleri size bırakmak istiyorum, ihtiyacım olduğunda bana geri verirsiniz" der. Bu arada topuğu ile kapıya vurup adama işaret verir. Daha önce parasını kadıya kaptıran adam içeriye girerek: "Sana beş yüz lira vermiştim geri ver" der. Kadı "buyurun oturun emanetinizi hemen size getiriyorum" diyerek dışarı çıkar ve adamın tüm parasını iade eder. Adam çıkar. Bu arada kapıda bekleyen küçük kız odaya girerek " Anne, babam seferden döndü" der.
Bunu duyan kadın da çıkını toplayarak odadan çıkar. Dışarı çıktığında kadın, odadan daha önce çıkan adama "Gördün mü kadının fendini? Kadınların becerdiği işlerin çoğuna erkeğin aklı bile ermez" der
1 Fahrettin Kırzıoğlu Osmanlılar'ın Kafkas Elleri'ni Fethi (1451-1590) TTK 1998
2 Ana Britannica cilt 6 sayfa 380
+''+Necmettin Karaerkek