Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylığı ile birlikte Türkiye'deki Kafkas dernekleri de bu konuyla ilgilenmeye başlamışlardır. Olası bir A.B. üyeliğinin Türkiye'ye ve derneklerimize neler getireceğini belirtmeden önce kısaca A.B.'nin tarihine bakmak gerekmektedir.
+''+Avrupa Birliği ya da kuruluş adıyla "Avrupa Ekonomik Topluluğu", adından da anlaşılacağı gibi ekonomik bir birliktelik amaçlanarak 1957 Roma anlaşmasıyla altı Avrupa ülkesi tarafından kurulmuştur. Bu ülkeler Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'tur. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa ülkelerinin tekrar ayağa kalkabilmesi için birbirlerine ihtiyaçları vardı. Bunun için gerekli olan birliktelik de ekonomik bağlamda AET ile birlikte yavaş yavaş yerine getirilmiş oluyordu.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünya düzeninde Türkiye batıyı tercih etmiştir. Batı A.B.D ve Batı Avrupa ülkelerinden oluşmaktaydı. Marshall yardımı ve Nato'ya giriş tercihin batıdan yana olduğunun açık bir göstergesidir. Türkiye'nin batıyı tercih etmesinin yanında batı da Türkiye'ye yakın durmaktaydı. Çünkü, SSCB'ye karşı Türkiye ile birlikte olmak batı için stratejik bir kazançtı. 90'lı yıllara gelindiğinde dünya artık iki kutuplu bir konumdan çıkmış doğu bloğu çökmüştü. Doğu ile batı arasında buzlar erimeye başlamıştı. Bu süreçte Türkiye'nin batı için önemi en azından siyasi olarak azalmaktaydı.
1992 yılına gelindiğinde imzalanan Maastrich anlaşmasıyla A.E.T. artık Avrupa Birliği oldu. Avrupa ülkeleri ekonomik birlikteliğin yanında siyasal birlikteliğe de ağırlık vermeye başladılar. Bütün bunlar olurken Türkiye büyük bir hata yaparak Gümrük Birliği'ne girmiştir. Tabiki, ilk bakışta böyle bir birliğe girmek, karşılıklı ekonomik ilişkilerde bulunmak güzel gözükmektedir. Fakat ilerleyen yıllar gösterdi ki Türkiye çok büyük bir yanlış yapmıştır. Ayrıca hiçbir Avrupa ülkesi A.B.'ye girmeden Gümrük Birliği'ne girmemiştir. Böylece Türkiye bir ilki gerçekleştirmiş ve büyük dış ticaret açıkları vermiştir. Ayrıca Gümrük Birliğinin A.B.'nin bir yan kolu olması ve ilgili kararların A.B. ülkelerince alınması, Türkiye'nin bu kararlara müdahale edememesi Türkiye için yine bir olumsuzluk noktasıdır. Türkiye'de A.B.'ye girmek tartışılırken, A.B. belki de istediğinin en iyisini elde etmiş ve Türkiye'yi tek yanlı bir biçimde kendisine bağlamıştır. Bu bağlılık ekonomik bir bağlılık gibi görünse de siyasi bir bağlılığa da neden olmuştur. Böyle bir durumda A.B. Türkiye'yi kendi içine almak istememektedir. Bunu da doğal karşılamak gerekmektedir. Çünkü, 70 milyon nüfuslu, genç nüfus oranı yüksek bir ülkeyi aralarına almak onlar için büyük bir yük oluşturacaktır. Ayrıca, bu nüfusla A.B.'de en büyük söz sahiplerinden birisi de Türkiye olacaktır ki bu da A.B. ülkelerinin kabullenemeyeceği bir husustur. Bu aşamada mevcut koşullar A.B. açısından ideal bir durumdayken neden Türkiye'yi içlerine alsınlar gibi bir soru sormak gerekmektedir. Tabiki A.B.'ye girmek Türkiye için olumlu bir olay olsa da gerçekleri görmek ve hayale kapılmamak gerekmektedir. A.B.'yi bir de kendi içinden incelersek, geleceği bakımından iki seçenek bulunmaktadır. Birincisi, A.B. ilerki yıllarda bu birlikteliğe son verebilir ve A.B.'ye girmek de Türkiye için önemini yitirir. İkincisi ise bu birliktelik gelişerek devam eder ekonomik birlikteliğin yanında siyasi bir birlikteliğe de gidilebilir. Böylece Avrupa tek bir vücut olarak hareket ederse Türkiye'nin şansının artacağı söylenemez. Çünkü, Avrupa Türkiye'yi böyle bir mekanizmada söz sahibi yapmak istemeyecek ve yapmayacaktır.
Bütün bu gerçeklerin ışığında A.B.'ye girmek Türkiye'ye uzak gözükmektedir. O yüzden kurtuluşu A.B.'de arama bırakılmalı ve gerekiyorsa bu kendi kendine gerçekleştirilmelidir ve de gerçekleştirilmek zorundadır. Çünkü güçlü olunmazsa A.B.'ye girilemez, güçlü olunca da A.B.'ye girilmesi zorunlu değildir. Fakat bu zorunluluk demokratikleşme anlamında A.B.'ye girmek ise bu bence yine yanlış bir tercihtir. Çünkü, Kosova'da yapılan katliamlara seyirci kalan bir yerden demokrasi ithal etmeyi düşünmek bence kendi ayıbımızdır.
Konuya bir de derneklerimiz açısından bakmak gerekmektedir. Görünen o ki Türkiye'deki Kafkas dernekleri de A.B. yanlısı tutum izlemektedir. Tabi bunun sebebi A.B.'den beklentilerinin olmasıdır. Bu şartlarda da A.B.'ye girilemeyeceğine göre, derneklerimiz Türkiye'nin bir birliğe girmesini beklemektense kendilerinin bir birliğe girmeleri daha iyi olacak gibi gözükmektedir. Tabi bu birliktelik beş-altı derneğin bir araya gelerek federasyonlaşmasıyla olmaz. İstisnasız bütün derneklerin bir araya gelmesiyle gerçek bir federasyonlaşma hedeflenmelidir. Dernek Yetkilileri, bir araya gelirken tüm ön yargılarını unutup, değişik boyutlu bölünmüşlükleri bir kenara bırakıp masaya oturmalıdırlar. Aksi takdirde gerçek bir birleşme hiçbir zaman sağlanamayacaktır. Böyle bir federasyonlaşmanın da nerede ya da hangi dernek çatısı altında olacağı da önemli değildir. Önemli olan bir masaya oturabilmektir. Bunu da dernek yöneticilerinden beklemek en büyük hakkımızdır.
+''+Fatih İşler