21 Mayıs’ın Düşündürdükleri

Bilindiği gibi Çerkes halkı, 138 yıldan bu yana Türkiye, Ürdün, Suriye, İsrail, Mısır, Lübnan ve daha bir çok bölgede, anavatanları Kafkasya'dan ayrı yaşamak zorunda bırakılmışlardır. 1570 - 1864 yılları arasında, anavatanlarında özgürce yaşamak arzusuyla çok büyük mücadeleler veren halkımız, Çarlık Rusya'sının baskılarına daha fazla dayanamamış ve Osmanlı- Rus çıkarları doğrultusunda, çoğunluğu Anadolu'ya olmak üzere bir çok bölgeye dağıtılmışlardır. Özellikle 1863-1864 yılları, sürgünün en yoğun yaşandığı yıllardır.

+''+

Çarlık Rusya'sının soykırım olarak nitelendirilebilecek yayılmacı politikası sonucunda, Kafkas halkının % 80-85'i kendi iradeleri dışında, yetersiz ve çok zor koşullarda, Karadeniz'de Osmanlı limanlarına sürülmüşlerdir ve ne yazık ki, nüfusun % 30 kadarı olumsuz koşullar nedeniyle yollarda ve götürüldükleri limanlarda can vermiştir.

Gerek Rusya'nın, Çerkes halkının özgürlüklerine düşkünlüklerini bir tehlike olarak görmesi ve Karadeniz kıyılarında söz sahibi olmak istemesi, gerekse Osmanlı'nın kendi çıkarları doğrultusunda aldatmacı yaklaşımı sonucunda, ülkelerinden uzaklaştırılan Kafkas halkı, sürüldükleri bölgelerde de coğrafi bir bütünlük içerisinde bırakılmamışlar, Osmanlı'nın uyguladığı iskan politikası sonucunda farklı bölgelere hatta ülkelere dağıtılmışlardır. Bu parçalanmış yaşamın getirdiği en büyük sorun, kültürün ve dilin yok olmaya yüz tutmasıdır. Bugün neredeyse 25 yaşın altındaki arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu anadilini bilmiyor. Zira, bu kültürel asimilasyonun önüne geçilebilmesinin tek yolu, Kafkasya temeline dayanan bir yaşamdır. "Kafkasya temeline dayalı" derken, anavatanla bir şekilde bağlantılı bir yaşamdan söz ediliyor. Bu anlamda, kurulabilecek en birincil bağlantı DÖNÜŞ'tür. Çünkü dönüş, 1864'ten bu yana, yani sürgün sözcüğü her dile geldiğinde, yüreğimizde duyduğumuz acının hemen sonrasında, yüzümüzde beliren umut ışığının ifadesidir.

21 Mayıs 1864'den sonra Abhazya, Adigey, Kıyı Boyu Şapsığ ve Karaçay -Çerkes nüfusunun büyük çoğunluğu, sürgünden nasibini almış ve azınlık durumuna düşmüştür. Bu nedenledir ki, "en kısa zamanda en fazla nüfus transferinin" gerçekleşmesi gerekmektedir. Elbette ki, ekonomi, iskan, iletişim, güvenlik gibi sorunlar, anavatanımızda da yaşanmaktadır. Fakat, bu koşulları olumlu hale getirmek, birlikte bir ulus olarak hareket etmekle mümkün olabilir ve elbette ki, şu an için, herkesten dönmesini beklememiz imkansız. Belirli bir yaşam standardını ya da gerekli koşulları sağlamak için zaman gereklidir. Fakat unutulmaması gereken, dönüşe inanmak ve dönüşü savunmak demek, hemen yarın, yeterli koşulları sağlamadan anavatana gitmek demek değildir. Tatillerimizi Kafkasya'da geçirmek, orada yatırım yapmak, Kafkasya yararına yapılan kampanyalara katkıda bulunmak, dönüşün desteklenmesi anlamına gelen çok büyük adımlardır.

Yazının başında 138 yıldan bu yana anavatanımızdan ayrı yaşamak zorunda bırakıldığımız belirtilmişti. Fakat düşünecek olursak, 138 yıl önce sürüldüğümüz ve vatanımızdan ayrı yaşamak zorunda bırakılışımız doğru ama hala bu zorunlulukta olduğumuz yanlış. Çünkü kimse bize "geri dönemezsiniz" demiyor. Aksine dönüşü kolaylaştıran bir sürü hakkımız var. Dolayısıyla hala sürgündeymişiz gibi düşünemeyiz. Eğer Kafkasya'yı hiç görmeden ve dönme fikrini benimseyip bu yolda adımlar atmadan, sürgünüz diye ağıt yakıyorsak, atalarımızın 138 yıl önceki sürgününün arkasına sığınıp, bunu bahane ediyoruz demektir. Şu anlaşılmalıdır ki; biz sürgün değiliz, sürgün edilen bir halkın çocuklarıyız. Ve bu nedenledir ki diasporada yaşayan Çerkesler olarak yaşamımızı anavatanımız Kafkasya'ya yönelik sürdürmemiz gerekmektedir. Ancak bu şekilde dilimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi yaşatabiliriz.

Bu sene sürgünün 138. yılı anavatanımız Kafkasya'da, Türkiye'de ve Çerkeslerin yaşadığı diğer bölgelerde çeşitli şekillerde anıldı. Ama sanırım ilk kez, tam bir birlik, bütünlük içinde ve sanki tek bir yürek olarak attı kalbimiz bu 21 Mayıs'ta. Belki de artık yavaş yavaş 21 Mayısın sadece ağıt günü olmadığı, Çerkes kimliğimizi yaşatmamız için neler yapmamız, nerede yaşamamız gerektiğini düşünmeye başladık. Kefken'de ve Üsküdar'da karanfillerimizi bırakırken denize, artık nihai sonuç DÖNÜŞ bir daha çıkmamacasına yerleşti düşüncelerimize.

Sonuçta, her 21 Mayısta, yaşanan büyük sürgünü, yapılan haksızlığı ve zulmü dile getirmek, çekilen acıları yüreklerimizde hissetmek, ancak dönüşe destek vererek asıl anlamını bulacaktır. Unutulmamalıdır ki, hala Abhazya'da ve Çeçenistan'da acılar dinmiş değildir. Tüm bu güçlüklerin üstesinden birlikte hareket edip, Kafkasya yararına düşünerek gelebiliriz.

Bundan sonraki 21 Mayısları anavatanımızla ilişkili olarak gerçekleştirdiğimiz olumlu gelişmelerden bahsederek anmak dileğiyle...

 

+'



'+Sine Göksoy

Share