2000 Yılına Girerken Kafkas Derneği

Nart Dergisi: Kuzey Kafkasya'nın otokton halkları olan Çerkesler 1864 sürgününden sonra yerleştikleri ülkelerdeki yasal imkanlara paralel olarak, yok olmamak, ilk fırsatta geri dönmek, geri dönünceye kadar yetişecek yeni nesillere kendi öz kültürlerini öğretmek ve bir araya gelerek irtibatlarını kaybetmemek üzere örgütlenerek eğitim çalışmaları yapmışlardır. Diyasporada yaşayan bizlerin öz kültürümüzden uzaklaşmadan bugüne kadar gelebilmemizde bu çalışmaların rolü büyüktür. Ve bu konuda yazılmış muhtelif makaleler mevcuttur. Nart çalışanları olarak 2000 yılına girdiğimiz şu günlerde derneklerimizin durumu hakkında bilgi almak istiyoruz.

p> +''+

Muhittin Ünal: Bazı eksik ve yanlış bilgilenmelerim olabilir, ancak son on yıl içindeki gelişmeleri özetleyerek doğru bildiklerimi anlatmaya çalışayım. Bu arada geçmişteki örgütlenme gayretleri hakkında sayın Bislan Hurmi'nin bir çalışması olacaktı, onunla da görüşürseniz iyi olur.

p>

Son on yılın en önemli örgütlenme çalışmalarını daha iyi kavrayabilmek için Dünya Çerkes Birliği'nin (Rusça ve İngilizce tam karşılığı Uluslar arası Çerkes Derneği'dir. Bugün merkezi Çerkesk'te bulunmaktadır.) 1991 yılında Nalçik'te kurulması sırasında amaç olarak benimsediği ilkeleri, kuruluş şeklini, kurucu dernekler ve muhatap olarak kabul ettiği halklar ve bu halkları kabul ediş nedenlerini iyi anlamak gerekir. Nart Dergisi'nin daha önceki sayılarında bu konuda yazılar yazılmış: toplantılarda konuşmalar yapmış olmama rağmen önemi nedeniyle Türkiye'de yaşayan hemşehrilerimizin iyi bilmemeleri nedeniyle bir kez daha anlatmayı yararlı görüyorum.

1999 yılı içersinde düzenlediğimiz 21 Mayıs panelinde Sayın Yrd. Doç Sedat Özden konuşmasının son bölümünde ifade tarzımız birebir aynı olmasa da şunları söylüyordu. 1859 yılında Şeyh Şamil'in Ruslara teslim olduğu tarihlerde, Çeçenistan, Dağıstan, Osetya ve Khabardey topraklarının önemli bölümü, Rusların eline geçmiş durumdaydı. Ancak Çarın ana hedefi Karadeniz sahili olduğu için bu bölgelerde yaşayan Ubıh, Abazalar ve Adığe boylarından savaşı daha fazla uzatmadan teslim olmalarını istiyordu. Bu istek o toprakların gerçek sahibi olan halklar tarafından reddedildi. Yeniden başlayan vahşi savaş, vahşetini ve dehşetini daha önce tanık olunandan kat be kat artırarak beş yıl daha sürdü ve 21 Mayıs 1864'Terekeme Rusların lehine sona erdi.

Ruslar, 1859'da işgal ettiği topraklardaki Çeçen, Dağıstan ve Oset halklarından çok az kısmını topraklarından uzaklaştırdıkları halde (bu nedenle kendi topraklarında ekseriyettedirler) beş yıl daha fazla savaşmak zorunda kaldıkları Ubıh, Abaza ve Adığe boylarının %85-90'a yakın kısmını sürgüne ve soykırıma tabi tutmuşlar ve boşalttıkları yerlere de Rus, Kazak ve diğer halkları iskan etmişlerdir. Khabardey-Balkar Cumhuriyeti'ndeki nüfus çoğunluğunun Khabardey olmasında da bu politikanın rolü büyüktür.

1864'ten 1990'lara gelip Kuzey Doğu Kafkasya'ya baktığımız zaman Çeçenistan, Dağıstan ve Osetya'da nüfus çoğunluğunu yerli halkların oluşturduğunu, Khabardey Balkar'da da az bir ekseriyetle de olsa Khabardeylerin çoğunluğa sahip olduklarını görüyoruz. Buna karşın Karaçay-Çerkes, Adığey ve Abhazya'da, sürülen bu halklar azınlık olarak yaşıyorlar. Kıyıboyu Şapsığ'da ise ancak 15-20 bin Şapsığ yaşamaktadır. Tarihi topraklarını terk etmek zorunda bırakılan bu halkların çocukları, Türkiye başta olmak üzere bir çok ülkede yaşamaktadırlar. Doğaldır ki, buralarda faaliyet gösteren derneklerde aynı halkların çocuklarının oranı % 80-90'lar civarındadır.

Bilindiği gibi SSCB'nin dağılması sürecinde önceleri otonom ve cumhuriyet statüsünde bulunan Khabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Adığey yeni oluşuma (BDT) cumhuriyet statüsüyle üye oldular. Gürcüstan 1978 anayasasından ayrılıp 1921 anayasasına döndüğünü ilan etti. Abhazya da 23 Temmuz 1992 tarihinde 1925 anayasasına dönme kararı aldı. (Zira Gürcüstan'ın döndüğü 1921 anayasasından Abhazya ile ilgili bir madde yoktur. 31 Mart 1921'de bağımsızlığını ilan eden Abhazya'yı 21 Mayıs 1921'de Gürcüstan resmen tanımış, 1925'de de kendi anayasalarını yürürlüğe koymuşlardı.)

Dağılan SSCB'den ayrılan cumhuriyetlerin bir bir kendi başlarının çaresine baktığı o günlerde Kuzey Kafkasya dışında yaşayan Çerkes Aydınlarının da katılımıyla Kuzeybatı Kafkas Cumhuriyetleri ileri gelenleri birlikte şu kararları aldılar.

Abhazya, Adığey ve Karaçay-Çerkes'in en önemli sorunu nüfus yetersizliği sorunudur. Bu eksiklik ancak, diyasporada yaşayan aynı kökenli insanların geri getirilmesi suretiyle tamamlanabilir.

1864'de bu halklar sürgün ve soykırıma uğramışlardır. Rusya'nın bunu kabul etmesi ve dönüşe izin vermesi gerekir.

Diyasporada yaşayıp, değişik nedenlerle anayurtlarına dönmek istemeyen veya dönemeyenlere de çifte vatandaşlık hakkı verilmelidir

İşte bu kararların hayata geçirilmesini üstlenmek üzere de 21 Mayıs 1991'de Nalçik'de Uluslararası Çerkes Kongresi toplandı ve UÇD (DÇB) böylece kuruldu. Kurucu Genel Kurul'a adı geçen dört Cumhuriyet dışında kıyı boyu Şapsığh, Krasnodar, Stavropol ve Moskova'da kurulu bulunan Adığe ve Abaza dernekleri, Amerika'daki iki dernek, İsrail'deki iki dernek, Suriye'deki Şam Derneği, Hollanda'daki Dernek, Almanya'daki 9 Dernekten oluşan Federasyon, Ürdün'de 7 Dernekten oluşan Federasyon (8. Dernek henüz katılamamıştır, katılmaya çalışmaktadır.) resmen katılmıştır. Türkiye'den de o tarihlerde yeni bir oluşum olup henüz resmi bir hüviyete kavuşmamış olan "Kaf-Kur"un temsilcileri şahsen hazır bulunarak kuruluşa katılmışlardır.

UÇD'de Çeçenlerin, Dağıstanlıların, Osetlerin ve İnguşların örgüt olarak ve şahıs üye olarak yer almadıklarını anlıyoruz. Bu durum Türkiye'deki yapıya ters değil mi?

p>

Evet UÇD'nin Kafkasya'daki yapısında bu halklar yokturlar. Bu durum gerçekten de buradaki yapıyla çakışmıyor. 1991'deki kuruluş kongresinde Türkiye'den giden 8 arkadaş olarak bunun kavgasını verdik. Bizler, diyasporada 125 yıldır ayırım yapmadan birarada yaşadığımız için kaybolmadık. Sizin bu yaklaşımınız yanlıştır. O halklar da bu örgütte yer almalıdır diye diretince ve dünyada tanınan ortak adımız olan ÇERKES kavramının kullanılmasını ısrarla isteyince bu kelime dernek adının içerisinde yer aldı. Hazırlanan tüzük tasarısında "Uluslar arası Adığe Derneği" adı öngörülmüştü. Bizim ısrarımızdan sonra ÇERKES kavramı benimsendi. Bizler sanıyorduk ki ertesi yıllarda, kurulan birliğe Çeçenler, Dağıstanlılar, Osetler ve İnguşlar da katılacak. Ama öyle olmadı. Zira, bu halklar için sürgünden ziyade göç söz konusuydu ve nüfus ihtiyacı nedeniyle geriye dönüş diye bir temel sorunları da yoktu. Ayrıca bizlerin burada yaşadığımız kaynaşmışlık oradaki halklar arasında mevcut değildir. Ne yazık ki bu gün de yoktur. Dini anlayış ve devlet yapılanması biçiminden gelen farklar da eklenince bizim düşündüğümüz ve geniş anlamdaki ÇERKES birliği oluşmadı. Görünen o ki, tarafların böyle bir talebi de yoktur. Oysa burada, derneklerimizde Kuzey Kafkas kökenli her halktan üye vardır. Ancak son senelerde Çeçen, Dağıstan, Oset ve hatta Abhaz'ların kendi içlerinde örgütlenmeye doğru bir gidişi mevcuttur. Buradaki birliktelik oraya yansımadı ama oradaki mikro milliyetçi yapı önemli oranda buraya kendiliğinden yansıdı.

Bu durumda, Kuzey Kafkasya'da coğrafi birliktelik olmasına karşın örgütsel anlamda birlikte olamama gibi fiili bir durum vardır. Bunun sonu nereye gidecektir, buradaki dağınıklık nasıl giderilir, bu konudaki kişisel kanaatiniz nedir?

p>

Kuzeybatı Kafkasya'daki derneksel yapılanmada yer almamış olan Dağıstan ve Çeçenistan 1998 ve 1999 yıllarında birlikte iki ayrı genel kurul yapıp bir kongre oluşturdu. Bu gelişme, Kuzeybatı Kafkasya'lılar tarafından kurulan UÇD'ye katılmayı düşünmediklerinin bir kanıtıdır. İnguşlar bir örgüte katılmak zorunda kalırsa sanırım Çeçen-Dağıstan kongresini tercih eder. Bir ihtimal Kuzey-Güney Osetya da benzeri bir yapılanmaya giderse, federasyon nitelikli bu üç yapı hatta Abhazya'daki Halk Kongresi de dahil edilirse dört yapı, zamanla bir konfederasyon oluşturabilirler diye umuyorum.

Ancak, böyle bir varsayımla birlikte Kuzeybatı Kafkasya'da fiilen bu gün mevcut olan bazı endişeleri de gözden ırak tutmamak gerekir. Özellikle Çeçenistan ve Dağıstan'ın, nüfus çoğunluklarına dayanarak kısmen de olsa dini esaslara dayalı ve Kuzeybatıdaki laik anlayışa nazaran oldukça farklı olan kendi yönetim anlayışlarını egemen kılmaya yönelme ihtimalleri ve ayrıca bağımsızlığın cazibesine karşın zaten az olan nüfuslarını daha da azaltmamak için savaşlara şiddetle karşı çıkan Adığe halklarının tersine özellikle Çeçen'lerin önemli kayıplar pahasına savaştan kaçınmayan politikalarının sebep olduğu tedirginlikler akla gelen ilk ihtimaller-dir.

Türkiye'deki derneklere gelince son derecede karmaşık bir tablo söz konusudur. Son on yılda Abhazya ve Çeçenistan'ın yaşamış olduğu savaşların da etkisiyle Kuzey Kafkas kökenli insanlarımızda; az okuyan bir toplum olmamız nedeniyle, yeterince bilinçli olmamışsa da bir uyanış, kendine gelme ve kimlik arayışı başlamış dolayısıyla da çok sayıda dernek kurulmuştur.

Bu derneklerin üye yapılarına bakarsanız aynı dernekte her halktan az sayıda da olsa üye mevcuttur. Ancak bu üyelerin ve derneklerin Kuzey Kafkasya'ya bakış açılarında bir birlik ve netlik yoktur. Zira, Kuzey Kafkasya'daki yapı ve sorunlarla bu sorunların çözümüne katkı anlamında diyasporada yaşayan bizler, yükümlülüklerimizi yeterince kavramış değiliz.

34 şubemizle beraber Genel Merkezimiz aynı çatı altında olmaktan dolayı UÇD'nin kuruluş gerekçesini ve özellikle de Kuzey Batı Kafkasya'nın sorunlarını ve bize düşen görevleri yeterli düzeyde değilse bile bir nebze biliyoruz. UÇD'nin hedef kitlesi içinde olmamakla beraber burada Osetlerle oldukça güzel bir beraberliğimiz vardır. Türkiye'deki Kuzey Kafkasyalıların %80-90'ını oluşturan Adığe boyları, Abazalar ve Ubıhlar UÇD'nin varlık nedenini ve amacını yeterince kavrayıp, örgütsel anlamda güçlerini birleştirmiş olsalardı o zaman çok şey değişir, tüm Kuzey Kafkasyalıların buradaki örgütsel birlikteliği, federatif bir yapıda da olsa pekala sağlanabilir diye düşünüyorum.

Kuzey Kafkasya'nın otokton halklarının tümünü kapayan Çerkes kavramı altında ve aynı örgütte Kuzey Batılılar ile Kuzey Doğulular bir araya gelemedikleri için mi UÇD ve Kafkas Derneği "Birleşik Kafkasya" kavramını kullanmıyor?

p>

Yukarıda açıkladığım gibi UÇD'yi oluşturan Abhazya, Adığey, Karaçay-Çerkes ve Khabardey-Balkar Cumhuriyetlerinin birincil sorunu nüfus yetersizliği ve ekonomik so-runlardır. "Birleşik Kafkasya" kavramı, Kuzey Batı Kafkasya'da fiilen var olan UÇD çatısındaki örgütlenme biçimine, orada yaşayan halkların öne aldıkları sorunlara ve çözüm önerilerine denk düşen bir kavram değildir. Üstelik bu kavram ile kastedilen coğrafya da net değildir. Tarihi ata topraklarımızın tamamını mı, yoksa şu anda mevcut cumhuriyetlerin topraklarının toplamını mı kapsıyor, bugünkü koşullar itibariyle gerçekçi midir? Bunlar tartışmalıdır. Ayrıca, istismar edildiğini de yakınen biliyoruz.

Bize göre, diyasporada yaşayanlar çok hızlı bir şekilde yok oluşa doğru gidiyor. Çerkes halklarının sorunlarıyla ilgile-nen ve derneklerimizde faaliyet gösteren insanlarımızın sayısı-nın, genel nüfusumuza kıyasla çok az olduğunu, bizi biz yapan dilimizin, örf ve adetlerimizin yok olmaya yüz tuttuğunu, gün gün yaşıyor ve görüyoruz. Benzeri sorunların Kuzey Batı Kafkasya için de söz konusu olduğunu biliyoruz. Ancak oranın bir şansı var. O da her şeyden önce yeterli nüfus transferidir. Ve bu konuyla uğraşan da UÇD ve kurucu dernekleridir.

Kuzey Batı Kafkasya'daki cumhuriyetlerde de nüfus çoğunluğu eski halkların olduğu andan itibaren, kendi kaderlerini kendileri belirlerler. Bugünkü statüde mi kalırlar, tek devlet mi olurlar, federal veya konfederal devlet mi olurlar, bunun kararını vermek orada yaşayan halkların hakkı ve yetkisindedir. Oradaki temel sorunların çözümüne katkıda bulunmadan, oraya geri dönmeden, onlar adına oturduğumuz yerden hüküm vermek gerçekçi de değil yetkimizde de değildir.

Bizim oradaki oluşumlara zarar verebilecek söylemlerden kaçınmamız gerektiğine inanıyorum. "Birleşik Kafkasya" söyleminin oraya nasıl yansıdığını, Moskova'da çıkan basında yer alan önerilerde gördük. Medya, "Birleşik Kafkasya" söylemini "Büyük Çerkesya" şekline çevirip, tarihi haklar gözetilmeksizin Kuzey Kafkasya topraklarının üzerinde yaşayan halklara derhal tapulanmasını ısrarla istedi. Keza, Karaçay-Çerkes Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birçok gazete yazısında, el ilanlarında ve televizyon programlarında bu istismar hep yapıldı ve sonuçta kargaşalar yaşandı. O itibarla "Gölge etmeyin başka ihsan istemez" misali yeteri kadar katkımız yoksa da bari zararımız olmasın diyoruz. Ayrıca, orada fiilen mevcut koşullar itibariyle de gerçekçi olmayı yeğliyor ve onlara empozeci olma hakkını da kendimizde görmüyoruz. Bu nedenlerle de kullanmıyoruz.

UÇD'nin kurucuları arasında Adığe boylarını, Abhazları ve Ubıhları saymıştınız. Arkasından Abhazya'da benzeri bir örgütlenmenin (Dünya Abhaz Halk Kongresi) olduğunu ifade ettiniz. Bu kuruluş UÇD'ye bağlı değil mi?

p>

1991 yılında Nalçık'da UÇD kurulurken bu örgüt yoktu. Karaçay-Çerkes'deki Abazalar da dahil hep birlikte UÇD'nin kurucusu olundu. 1992 yılında Abhazya'daki gelişmeler karşısında dünyada yaşayan tüm Abhaz-Abazaların temsilcilerinin katılımıyla DAHK kuruldu. Savaş ve sonrasında yararı da oldu. Sonuçta 1996 UÇD kongresinde Federasyon tarzındaki bu örgüt UÇD'ye resmen üye oldu. Şu anda hem UÇD üyesi ve hem de ayrı bir örgüttür. Gelecek yıllarda ne olur bilemem. Ama başlangıçta kurulmayabilirdi de.

Türkiye dışındaki diğer ülkelerde mevcut derneklerin üye yapıları ve UÇD ile ilgili yaklaşımları nedir?

p>

Almanya ve Hollanda'daki derneklerin üye yapısı nispeten bize benzemekle beraber UÇD'ye üye olma konusunda bir sorunları yoktur. Buna mukabil, Suriye, Ürdün, İsrail, Amerika'nın Kaliforniya ve New Jersey eyaletlerindeki dernekler de tek dile doğru gidişte birleşmişlerdir. Bu derneklerdeki Abazalar, Abaza olduklarını biliyor olmalarına rağmen, 45-50 yaş kuşağı ve daha küçükleri Adığe dili konuşuyorlar. Bu itibarla Çerkes ulusal davasına bakış ve UÇD'yi benimseyiş yönünden bir problem yoktur. Diğer bir ifade ile hem Kuzey Batı Kafkasya'da hem de Avrupa, Amerika ve Ortadoğu'da Adığe, Abhaz ve Ubıh halkları açısından gereken birliktelik vardır. UÇD çatısı altında birleşme konusunda saydığımız halkların birliğinin sağlanamadığı yegane yer Türkiye'dir. Ve bunun değişik nedenleri vardır. Ama zamanla bunların aşılacağına inanıyorum.

UÇD üyeliği nasıl gerçekleşmektedir. Örneğin ülkemizdeki derneklerden dileyenler gidip üye olabilirler mi?

p>

Ülkemizdeki deneklerden dileyenlerin gidip UÇD'ye üye olması tüzüğe göre mümkün değildir. Her ülkeden ancak bir dernek veya merkezi yapı üye olabilmektedir. Her ülkedeki Kuzey Batı Kafkasya kökenlilerin kurduğu dernekleri, kendi aralarında birlik sağlamaya zorlamak için bu yola gidilmektedir. Örneğin Ürdün'de kurulu ve merkezi bir çatı altındaki 7 dernek üye olduğu için mevcut merkezi yapıya katılmayan 8.dernek dört yıldır üye olamamaktadır. Amerika ve İsrail'de mevcut ikişer dernek aynı anda kurucu olmalarına rağmen kendilerine tanınan 4 delegelik kontenjanını ikişer ikişer kullanarak kongrelere katılabilmektedirler.

Yeni binyıla girdiğimiz bugünlerde gerek Kuzey Kafkasya'da ve gerekse diyasporada örgütlülüğümüzü yeteri düzeyde tamamlayamadığımız hatta amaçlarda bile henüz birleşemediğimizi cevaplarınızdan anlıyoruz. Daha fazla gecikmeden örgütlülüğümüzü tamamlayabilirsek, gündeme gelebilecek konular nelerdir ve muhatapları kimlerdir?

p>

Türkiye'de ve dünyanın birçok ülkesinde yaşamakta olan tüm Kuzey Kafkasyalıların ve özellikle de Adığe boylarının, Abhaz-Abazaların ve Ubıh kö-kenlilerin asli ve ezeli muhatabı Rusya'dır. (Elbette ki, Abhazların ve Güney Osetlerin Gürcüstan ile olan sorunları ve hakları saklıdır.) Zira, bizi topraklarımızdan süren, soykırıma tabi tutan ve tarihi topraklarımıza bir gün geri dönülecekse, bunun için gereken yasal ve yaşamsal ortamı hazırlayacak olan Rusya'dır. Türkiye ve uluslar arası camia, kendilerinden talebimiz halinde bizim adımıza Rusya ile görüşerek ve iyi ilişkiler içerisinde çifte vatandaşlık ve dönüş gibi konularda yardımcı olabilirler.

İkinci vatanımız olan ve AB'ye girme aşamasındaki Türkiye'ye gelince, kuşkusuz vatandaşlıktan ve insan olmaktan kaynaklanan haklarımız ve yükümlülüklerimiz vardır. Bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne, resmi dilinin Türkçe olduğuna, var olan zengin kültür mozayiğinin içindeki tüm halk gruplarıyla birlikte ve kardeşçe yaşamayı temel prensip olarak edinerek yaşıyor olduğumuzdan hiç kimsenin asla kuşkusu olmaması gerekir. Buna karşın, kendi özgün kültürümüzü fiilen yaşayarak yaşamak ve çocuklarımıza anadilimizi öğretmek ve örneğin radyo-TV yayını yolu ile kültürel amaçlı iletişim kurabilmemizi sağlamada devletimizin sağlamada devletimizin bize karşı cimri ve farklı davranacağına da ihtimal vermiyorum. O itibarla, herhangi bir talepte bulunmaya ihtiyaç yoktur. Devletimiz onu zaten hepimiz için gerçekleştirecektir.

Diğer sorunlarımızla ilgili olarak; Kafkasya'ya dönmek isteyen insanlarımıza yardımcı olmak, Karadeniz sahili boyunca üretime yönelik yatırım yapmak isteyen iş adamlarımıza kredi tahsisi ve ortaklıklar kurmak suretiyle Kuzey Kafkasya ile Türkiye arasında ve her iki tarafın da çıkarına sonuçlar verecek tarzda ekonomik faaliyetlerin geliştirilmesine destek olmak devletimizden beklediğimiz önemli şeylerdir. Bu ülkede yaşayan 6 milyon civarındaki Kuzey Kafkasyalı; Rusya, Kuzey Kafkasya ve Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmede çok önemli bir potansiyeldir ve taraflarca bundan mutlaka en iyi şekilde ve karşılıklı olarak yararlanılmalıdır.

Konumuzla ilgili olmamakla beraber Çeçenistan konusunda önümüzdeki günler için bir programınız var mı?

p>

Ankara'da kurulan ve bakanlıktan izni alınan Çeçen Dayanışma Komitesi'ne yönetim kurulumuzdan bir arkadaşımız katılıyor. Evlerinden edilmiş ve perişan olan siviller için düzenlenecek resmi yardım kampanyasına şubelerimizle beraber katılacağız. 13 Şubat tarihinde 34 şube temsilcimizin de katılacağı, uzman şahısların konuşmacı olduğu bir kapalı salon toplantımız vardır. Bu toplantıda hissiyattan çok dünya kamuoyuna çarpıtılarak sunulan söylemlerin doğrularını anlatmaya çalışacağız.

Sizin belirteceğiniz özel bir şey yoksa verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyoruz.

Ben de size teşekkür ediyorum. Sözlerimi bitirirken son olarak bir hususa temas etmek istiyorum. Gerek Kuzey Kafkasya'da ve gerekse diyasporada var olan Çerkes sorunlarının çözümünü istiyorsak, gerçekçi ve ayağı yere basan politikalar üretmemiz, uzun vadeli düşünüp sabırlı olmamız, nihayet derneklerimizin birlikteliğini bir an önce tamamlamamız gerekiyor.

 

+'



'+Muhittin Ünal

Share