Yüzyıl Süren Adıge-Rus Savaşları

Rusya XVIII. YY.da güçlü bir imparatorluk olmuş, bunun da çok iyi farkına varmıştı. Bunun sonucu olarak Kuzey Kafkasya'ya hakim olmak istiyordu. Çar, Kuzey Kafkasya ile ilgili yeni politikalar üretiyor, Rusya'nın güney sınırını K. Kafkasya'ya hakim olarak emniyete almak istiyordu. Rusya'nın imarında, güçlenmesinde, bu günlere gelmesinde Adıge prenslerinin yaptıkları unutulmaz katkılar, Adıge-Rus halklarının müşterek düşmana karşı verdikleri mücadele, iki halk arasında yapılan dostluk antlaşmaları, akrabalık bağları ve asırlardır devam eden iyi komşuluk ilişkileri unutulmuş, neredeyse inkar edilmişti.

+''+

Osmanlı İmparatorluğunun da asırlardır Kafkasya'ya ilgisi vardı. O toprakları sınırları içine almak onun da çok işine geliyordu. Bu uğurda çok da çaba sarf etmişlerdi.

Adıgelere gelince, yıllardır komşu olarak beraber yaşadıkları Ruslarla dost kalmak, eskiden olduğu gibi barış içinde yaşamak istiyorlardır. Bunun için yeteri kadar imkan ve sebep vardı, aklın yolu da buydu. Ama Çar en kötüsünü seçmişti: SAVAŞI...Bundaki maksadını da gizlemiyordu: Adıgelerin içinde yaşamadığı Kuzey Kafkasya'yı topraklarına katmak.

Dünya tarihinde insanoğlunun hatırladığı en zalim, en adaletsiz, en kanlı savaşların başında Adıge – Rus savaşları gelir. Bu savaşların yüz yıl devam ettiği kaydedilir. Tarihteki adı ise Kafkas Rus savaşlarıdır. Ancak vatanları ve hürriyetleri için savaşan, vatanları yağmalanan, halkları yok olma noktasına getirilen Kuzey Kafkasya'da yaşayan en büyük halk Adıge halkıydı. O yüzden bu büyük savaşın Adıge – Rus savaşı bölümünü ayrı olarak ele almak daha uygun olacak.

1761'de Çariçe olan II. Yekaterina, Avrupa ülkeleriyle gizlice yaptığı antlaşmalar sonucu hiç de akıllıca olmayan bir politikayla, Kuzey Kafkasya ile savaşa bir an önce başlamak istiyordu. Aslında bu çirkin planın temeli I. Petro zamanında atılmıştı. I. Petro bu iş için bazı ön hazırlıklar da yapmıştı, Azak Denizi çevresini elde etmek, Pers İmparatorluğu'nu ziyaret etmek gibi. I. Petro K. Kafkasya'yı elde etme başarısını gösterecek komutanlar için 1714'te özel madalyalar hazırlatmıştı ancak ömrü kafi gelmemiş, bu konuda ondan daha zalim olan II. Yekaterina tahta geçmişti.

II. Yekaterina K. Kafkasya savaşını başlatmış, ilk olarak Terek Irmağı kenarında Mezdegu'da ilk kale inşaatını 1761'de başlatmıştı. Burası Kabardey topraklarıydı. Tam bu sırada Kabardey prensleri arasında bir anlaşmazlık çıkmıştı. 15 Kabardey prensi Rusların başlattığı bu savaşta Osmanlı ve Kırım Hanlığı tarafı olalım Ruslara karşı koyalım diyordu. Bunların dışında kalan 13 Kabardey prensi ise Ruslarla dost kalalım,savaşı durduralım diyordu. İşte bu 15 prensin temsil ettiği bölgeye Büyük Kabardey, 13 prensin temsil ettiği bölgeye ise Küçük Kabardey (Cılahsteney) dendi.

1763'de Rusya, Mezdog'da inşa ettiği kaleyi korumak ve savaşta ileri karakol görevi yapmak amacıyla büyük bir köyü aynı bölgede kurmuştu. Rus Çariçesine olan yakınlığı sebebiyle Kabardey prensi Cılahsten Kurgovko'ya Mezdog yakınlarında Ruslar tarafından bir saray inşa edilmişti. Rusların Kabardey topraklarındaki bu hazırlıkları, yakında büyük savaşa başlayacaklarının en büyük belirtisiydi.

Bu büyük tehlikeyi sezen Adıge halkı ileri gelenleri derhal toplanarak bir karar aldılar ve II. Yekaterina'ya bir grup elçi gönderdiler. 1764'te giden grubun liderleri Kesın Ketıko ile Kundet Cebez-Ceriy idi. Çariçeye Kabardey topraklarında yapılan kalelerin uygun bir davranış olmadığını, Kabardey halkının buna razı olmadığını, bunu kabul edemeyeceklerini izah etmişlerdi. Ancak Çariçe bu konu üzerinde fazla kafa yoramayacağını ve başlattıkları işi sürdürmek ve neticelendirmek istediklerini elçilere hissettirmişti. Çariçe, yaptığı kabalığı örtmek maksadıyla elçilere değerli hediyeler ve para verilmesini emretti ancak Adıgeler bunları asla kabul etmeden vatanlarına geri dönmüşlerdir.

Elçilerin getirdiği haber üzerine Kabardey'de büyük bir toplantı yapılmış, bütün Adıge prensleri, köy thamadeleri, söz sahibi, itibarlı, saygı duyulan tüm Adıgeler bu toplantıya çağrılmıştı. Adıgeler her türlü olasılığı gözden geçirmiş, yurdun üzerine çökmeye başlayan bu büyük belaya karşı nasıl hareket edeceklerini görüşmüşlerdi. Büyük toplantıda, tarih boyunca hep kendine saygı duymuş, binlerce yıllık tarihi içinde hür kalmış, kimseye diz çökmemiş Adıge halkı bu büyük belaya silahla karşı koymaktan başka çare bulamamıştı. Bunun manası şuydu: Sebepsiz işgal edilen Adıge yurdunu ve Adıge bağımsızlığını tehlikeye sokan Rusların bu hareketine artık silahla karşı konacaktı. Ve böylece, resmen Adıge-Rus savaşı 1764'te başlamış oluyordu. İlk savaş böylece Kabardey yurdunda başlamış oluyordu. Bir çok defa karşılıklı saldırılar olmuşsa da esas büyük savaş 1769'da kendini göstermişti. Adıgelerin ilk hedefi Mezdog kalesi ve çevresine kurulan Kazak-Rus köyünü yok etmek, yakmak, yıkmaktı. Adıgelerin bu gizli planını öğrenen Ruslar da son sürat tüm güçleriyle hazırlanıyorlardı. Top ve diğer silahlar kuşanmış güçlü Rus ordusunun komutanı Fransız asıllı dö Melem idi. Rus ordusuna yardım etmek için Han Vubaşi komutasındaki 20 bin kişilik Süvari Kalmuk ordusu da Mezdog'a gelmişti. Adıgeler, Kalmukların böyle bir şey yapacaklarına asla ihtimal vermemişlerdi. İki birleşik ordu Mezdog'un bütün kilit noktalarını emniyete almışlar, Kalmuk süvarilerini de gizli bölgelere yerleştirmişlerdi. Bütün bu olup bitenden habersiz Adıge ordusu Mezdog yakınında iki ordunun kuşatması altında kalmış, geri dönmek; kaçmak gibi bir adeti tarih boyunca yaşamamış olan Adıgeler "ya ölürüz ya Adıge gibi hür yaşarız" parolasıyla sayı ve silahça kendilerinden çok güçlü olan düşmana saldırırlar. Çok kanlı geçen savaş sonunda her iki taraftan binlerce insan ölürken, bir çok Adıge lideri de şehit olur.

Bu savaştan sonra General dö Melem ordusunu Meşıko yamaçlarına getirmiş ve Adıgelere elçiler göndermiş, gaye, sözde, Adıgeleri korkutup Adıge yurdunun Rusya'nın himayesine girdiğine onları inandırmaktı. Adıgeler ona şu cevabı vermişlerdi: "Biz ne Rusya'ya, ne Osmanlı'ya ne bir başkasına tâbiiyiz, kimsenin gölgesinde yaşamayız, biz vatanımızı ve hürriyetimiz savunacağız." Bu cevap General dö Melem'i çok kızdırır ve Nartsane yakınında 1769 Haziran ayında yeniden şiddetli bir savaş başlatır. Bu savaşta üstün gelen taraf olmamış, her iki taraf da çok zaiyat vermişti, bu savaşta en büyük kahramanlığı gösteren Adıge lideri Bemate Misost idi. O ordusunu üstün manevralarla sevk ve idare ediyor, gizli mevzilere sokuyor, beklenmedik anda düşmana saldırıp, büyük darbeler vuruyordu. Yabancı bir toprağı işgal eden düşmana huzur vermiyor, General dö Melem'i büyük hayal kırıklığına uğratıyordu.

Koca Rus İmparatorluğunun Adıgelerle yüz yıl süren haksız, adaletsiz savaşta ilk darbeyi yiyen Kabardeyler, Çarın-Çariçenin ne kadar merhametsiz olduğunu ve bu savaşın hiç bir uluslararası kurala uymadığını anlamışlardı. Rusya da "uslanmaz Adıgeler"in kolay pes etmeyeceğini, asla diz çökmeyeceklerini, keyfi savaşlarla onlarla baş edemeyeceğini, başlattığı bu savaşın, umduğu gibi kısa olmayacağını ve çok kanlı olacağını anlamıştı. Bu yüzden bütün kuvvetlerini Kuzey Kafkasya'da toplamaya, peşpeşe kaleler inşa etmeye ve Adıge topraklarına Kazak-Rus köyleri (stanitseleri) kurmaya başlıyordu. Kısa zaman içinde kurulan Kazak-Rus köyleri: Galygayevsk, Yişersk, Nayursk, Mekansk, Kalinovisk, Lukovsk ve diğerleri. Bu köylere getirilen aileler, Rusya'nın muhtelif yerlerinden zorla getirilip bedava verilen topraklara sanki Rusya'nın kendi toprakları gibi yerleştiriliyorlardı. Bu insanlar, Adıgelerle çatışmaya her an hazır olmalı ve gerektiğinde savaşmalıydılar.

General dö Melem ile Kalmuk Hanı'nın dostluğu uzun sürmemiş, Han, Generalin iki yüzlülüğünü ve onu bulaştırdığı belanın kendisine fayda getirmeyeceğini çabuk anlamış. Han ve halkı, 1771'de, 28.000 aile olarak Volga Nehri kenarına göçmüşlerdi. 1771–1772 yıllarında Keremırze Sokur komutasındaki Adıge süvari birliği bir çok Rus kalesini işgal etmiş, yine bir çok stanitse (Kazak-Rus köyü) yakılmıştı.

Çok geçmeden anlaşılmıştı ki Rusya sadece Kabardey bölgesiyle yetinmeyecek, cepheyi genişletecekti. Savaşın ateşi kısa sürede Psıj (Kuban) ve Yinjıc Adıgelerine de ulaşacaktı. Aşağı Adigey (şimdiki Adigey) de bu beladan nasibini almıştı. 1787 yılında General Tekkeli komutasındaki Rus ordusu Kuban'ı geçerek Adıgelere saldırmıştı. Savaşa hazır olmayan Adıgeler büyük zaiyat vermiş, 300'den fazla Adıge köyü yakılmış, yıkılmıştı. 4.000 araba yükü çeşitli mal, eşya yağmalanan köylerden götürülmüş, otlar, ekinler yakılmıştı. Tüm bunlar, ilerleyen yıllarda Rus generalleri Bulgakov, Yevdokimov, Zass ve Yermolov tarafından yapılacak katliamların, yağmaların, yakıp yıkmaların küçük bir örneğiydi.

Adıgeler savaşı bitirmek için çok uğraştılar. 1771'de Kabardey Adıgelerinden bir heyet Bıtırbıf'a (Petersburg) elçi olarak gitmişti "savaşı bitirelim, dost kalalım" diye. Ancak Çariçe elçilere verdiği manifestoda başlattığı işi sonuna kadar götüreceğini belirtiyor, Adıgeleri kendi vatanlarında adeta yok sayıyordu. Bu tahammül edilemez bir zalimlikti, ancak Adıgelerin gücü ve imkanı ne kadardı ki? İnsan ve silah gücü kendinden kat be kat fazla olan düşmanla nasıl baş edebilirdi?

1772'de dö Melem barış teklif eder. Buna inanan 12 Adıge prensi antlaşma yapmak için gider ancak tüm diğer Rus generallerin huyları gibi o da sözünde durmaz, Adıge elçilerini tutuklatır. Bu Adıgeler için büyük bir hakaretti. Psıj Adıgeleri de dahil olmak üzere kısa zamanda 25.000 süvari ordusu meydana getirip, General dö Melem'in ordusunu yok etmek için Balk Irmağı'nı geçmişlerdi. Tehlikeyi sezen general, tutukladığı Adıge elçilerini serbest bırakmıştı. Adıgeler gerekli müzakereler sonucu dö Melem'in kuvvetlerine saldırmadılar, çünkü hala savaşı bitirip antlaşma yapılabileceğine inanıyorlardı. Potto'nun kaydettiğine göre dö Melem'in sebep olduğu ayıp ve çirkin şey Rusya'nın itibarını düşürmüştü. Adıgeler her ne kadar barıştan yana, savaşa son vermek için girişimde bulundularsa da, ne Çar ne de generalleri bu işe yanaşmışlardı. Yüz yıl süren savaşta hem Adıgeler hem de diğer Kuzey Kafkas halkları, Rusya'nın yağmacı, yakıp yıkan, kanlı, zalim saldırılarından nasiplerini almışlardı. Barış içinde yaşamak, vatanlarında hür ve müstakil olmak isteyen insanlar bu durumdan büyük üzüntü duyuyor, onlar da silaha sarılıyorlardı.

Ruslar, Mezdog'dan başlayıp, Kızılyar'a kadar olan hatta bir çok kaleler inşa etmişlerdi. Gerek Adıgeler, gerek Çeçenler, gerekse İnguşlar ve diğer Kuzey Kafkas halkları bu kalelere durmadan saldırıyorlar, Ruslar'a ve Kazaklar'a büyük zayiat veriyorlardı.

Kuzey Kafkasya'daki savaştan, Çar, ordu ileri gelenleri, üst bürokratlar çok memnun değildi. Durumu yeniden detaylı olarak gözden geçirmişler ve şu sonuca varmışlardı: Adıgeler gelişigüzel bir savaşla yenilmeyecekler, Kuzey Kafkasya kolay lokma olmayacaktı. Bu toplantıda Astrakhan-Azak bölgesi generali Potemkiy G.A. şu teklifi getirir: Azak Denizi'nden başlayıp Mezdog'a kadar olan hat boyunca sağlam kaleler kurulsun, ve bu işler en kısa sürede bitirilsin. Bu teklif toplantıda oy birliği ile kabul edildi ve süratle kalelerin inşaatına başlandı. Kabardey topraklarında şu kaleler inşa edilmişti: Yekaterininski, Pavlovske, Marinske, Georgiyevske, Andreyevske. Her kalede yüzlerce Kazak süvarisi vardı. Kale, top, tüfek ve diğer silah, araç ve gereçlerle doluydu. Bu kaleleri ve çevresini, Ladojske, Donskoy Kazak Kolorduları, Hoperske Kolordusu, Tomske ve Selenginske piyade Kolorduları, Viladimirski Rus Kolorduları koruyordu.

1778-1780 arası Azak-Mezdog hattı tamamlanmıştı. Don Nehri'nin Azak Denizi'ne ulaştığı yerden başlayıp, Mezdog'a kadar olan bölge, Ruslar için saldırı, savunma ve işgal hizmetine hazır kalelerle doluydu.

Daha sonra 1792'de ise Karadeniz Sahil Hattı kalelerini inşa etmişlerdi. Kuban hattı kaleleri de Kuban'ın denize ulaştığı yerden başlayıp, Kuban'ın çıktığı vadilere kadar uzanıyordu. Yüz yıl süren bu savaşlarda daha bir çok ırmak boylarına, önemli geçit ve kavşak yerlerine kaleler kurup, Kazak stanitseler (ileri karakol görevi yapan Kazak köyleri) yerleştirmişlerdi. Adıgeler bu kaleleri ve Kazak köylerini hiç rahat bırakmıyorlar, saldırıyorlar, yakıp yıkıyorlardı, ancak Rusya kararlıydı. Yakılan yıkılan yerleri yeniden inşa ediyor, Kazak ve Rus askerleriyle tekrar takviye ediyordu.

Rusya muradına ermiş, Kuzey Kafkasya'yı gerek Kuzey'de gerekse Karadeniz sahil şeridi boyunca kuşatmış, emniyete almış, Adıgelerin dünya ile irtibatını kesmiş, hatta Adıge kabileleri arasındaki irtibatı bile tehlikeye sokmuştu. Rusya bir taraftan savaşı sürdürüyor, bir taraftan da Adıgelerin maddi gücünü yok ediyor, ekonomilerini boğuyordu. Dış ülkelerle olan ilişkilerini kesmiş, ticareti engellemiş, diğer ülkeleri de uyarıp, Adıgelerle ticareti durdurmuşlardı. Bu şekilde hareket etmekle Adıgeleri çabucak elde edeceğini sanıyordu. Doğru, Adıgeler çok zor durumdaydı ama Rusya'nın umduğu gibi kolay lokma asla değillerdi.

1739 Belgrad Antlaşması'na göre Adıge yurdu ne Rusya'nın ne Osmanlı'nındı. O ancak Adıgelerindi. Ancak, 1774'te yapılan (Osmanlı ve Ruslar arasında) Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Osmanlılar Kabardey yurdunu Ruslara veriyordu. Biri kendisinin olmayan bir vatanı, yine kendisinin bir hakkı olmayan bir başkasına veriyordu.

Rus generallerin yürüttüğü savaşın acımasızlığını, zalimliğini, adaletsizliğini aklın kavraması imkansızdı. 7.000 Adıge süvari birliği Marinske kalesini kuşatmışlardı. General Yakobi bir emirle o bölgede Ruslarla dostça yaşayan Adıgeleri toplatıp, ayaklarına demir halkalar taktırmıştı. Onlar Mezdog kalesinin inşası sırasında Ruslara yakınlık duyanlardı. General, kuşatmayı kaldırmazlarsa, esir ettiği bu Adıgeleri yok edeceğini söylüyordu. Savaş olmamasına rağmen General, esirleri Astrakhan'a sürdürmüş ve tamamını yok etmiştir. O dönemde tarihler, böyle zalimliği, adaletsizliği hiç yazmamıştır.

1799'da Rusya, zorla Gürcüstan'ı imparatorluğuna katmıştı, böylece Adıgelerin güney kapısını da tamamen kapatmış oluyordu. XIX. YY. başlarında Kabardey halkı Ruslarla yaptıkları büyük savaşlarla güçsüz düşmüş bir çok değerli liderini savaş meydanlarında kaybetmişti. Bu savaşlarla binlerce masum insan da ölmüştü. Fakat Çar umduğunu bulamamış, Kabardey yurdunu elde edememişti. Adıgeler, yirmi beş yıl süren savaşta Ruslara kan kusturmuşlar, vatanlarını bütün imkansızlıklara rağmen yılmadan savunmuşlar, düşmana büyük kayıplar verdirmişlerdi. O yıllarda Kabardey halkının çektiği acıyı anlatmak zor, çok zor! Korku nedir bilmeyen, vatanları ve hürriyetleri için her an ölüme hazır bu halkı yok etmek için zalim ve katil general Bulgakov, Astrakhan'dan getirdiği veba hastalığını Kabardeylerin içine yaymıştı (o yıllarda veba Astrakhan'da salgın haldeydi). Bunun sonucunda onbinlerce Kabardey bu amansız hastalıktan ölmüştü.

1804'te General Glazenap'ın sürdürdüğü çok kanlı, çok zalimce savaşta Kabardeyler çok zayiat vermiş, çok acılar çekmişlerdi. O savaşta her iki taraftan da o kadar çok insan ölmüştü ki, o bölgeden geçen Humbıley Irmağı savaş bittiği halde bir hafta boyunca kanlı akmıştı. İşte o günden kalma şu atasözü "Vebadan arta kalanı Humbıley savaşı yok etti" "?????? ?????? ??????????? ? ????" Adıgeler arasında bu güne kadar gelmiştir.

1805-1807 yılları arasında General Bulgakov Kabardey yurdunda 80 köyü yakıp yıkmıştı. Aradan üç yıl geçtikten sonra General Bulgakov ve General Delpoço beraber Kabardey yurduna saldırarak iki yüzden fazla köyü yakıp yıkmışlar ve yüzlerce yaşlı, çocuk ve kadını öldürmüşlerdi.

Prens Verbeliani, General Yevdokimov'a bu kadar zalimliğin, ve günahsız sivil halkın katledilmesinin ayıp ve günah olduğunu hatırlatınca "Bize zarar veren insanların sayısının azaltılmasında hiçbir mahsur yoktur." cevabını almıştı. Aynı general, günlüğüne hiç utanmadan ve sıkılmadan şu notu düşmüştü: "Kabardeylerle savaşırken veba hastalığının bize çok faydası oldu, bu salgın hastalık Küçük Kabardey'de çok fazla ölüme neden oldu. 1810'da kalan aile sayısı sadece üç yüz idi. Ondan sonra kendilerini toplayıp bizimle asla savaşamadılar."

Rus generallerinin bu kanlı, adalesiz, yağmacı, yıkıcı tutumlarından Çar habersizmiş gibi görünse de bu iki yüzlülükten başka bir şey değildi; o da olup biteni elbet biliyordu. Asla yapılmaması gereken bu zalimliklerden gururla bahseden, Çar'ın gözüne girmek isteyen generallerden Bulgakov, Çar I. Aleksandr'dan vebayı Kabardey'e taşıdığı için azar işitmişti.

300.000'i aşan Kabardey nüfusu 1764-1817 yılları arasında devam eden savaşlar ve veba salgını nedeniyle 35.000'e inmişti. 1825'te tekrar biraz toparlanan Kabardey halkına bu sefer de general Yermolov komutasındaki Rus ordusunun kanlı baskınlarıyla büyük zayiat verilmişti.

Güzel Kabardey'in güzel insanları, güzel yurdu bu amansız savaşta büyük zararlar görmüştü. Buna rağmen kalan Kabardeyler, Kuban Adıgelerine yönelmiş, savaş ateşini söndürmeye yardıma koşmuşlar, bir kısım Kabardeyler de Şamil'in kuvvetlerine katılmışlardı.

Bu amansız savaş Kuzey Kafkasya'da yaşayan tüm halklara birlik ve beraberlik içinde hareket etmezlerse savaşın herkese ulaşacağını, bundan bütün halkların zarar göreceğini, savaşı önlemenin tek şartının beraber hareket etmek olduğunu öğretmişti. Bu fikri benimseyen halklar şimdi daha çok birlik içinde hareket ediyor, beraber cepheye gidiyor, beraber düşmana saldırıyorlardı. Adıgeler, Lezgiler, Çeçenler, Kumuklar, İnguşlar ve diğer halklar... Kabardey topraklarında altmış yılı aşkın süren kanlı, merhametsiz, zalim savaşta bir çok kahramanlıklar gösteren Hatohuşovko Hatohuşıko, Hatohuşovko Mıhamet-Aşe, Ajcırıko Kuşıku, Sefralıko Met, Şocen Şumafe, Hırçız Ale ve diğer birçok lider vatanları, hürriyetleri, namus ve şerefleri için canlarını vermişler, Adıge halkı için asla sönmeyecek birer yıldız olarak kalmışlardır.

Onlar cephede düşmana sırtlarını hiç dönmediler

p>

[Çev: Muzaffer Kalkan]

+'



'+Muzaffer Kalkan

Share