Bir halkın sürülüp çıkarıldığı vatan topraklarıyla ilgilenmesinden daha doğal bir şey olabilir mi? Bir halk için bu, bir hak olmanın da ötesinde bir ulusal görev sayılmaz mı? Hatta ulusal varolma iradesinin bir göstergesi değil mi? Peki acaba bizler Türkiye'deki Çerkesler olarak Anavatanımızla ne kadar ilgiliyiz? Orada olup bitenleri ne kadar izliyoruz, ne kadar merak ediyoruz?
+''+
Ne yazık ki, bu sorulara pek çoğumuz olumlu cevaplar verebilecek durumda değiliz. Ne yazık ki, günümüzde Anayurdumuzla en çok ilgilenenler, halkımızı oradan soğutmaya, uzak tutmaya çalışanlar olmaktadır. Onlar da doğal olarak oradaki olumsuzlukları, kötülükleri, eksiklikleri öne çıkarırlar. İçinde bulunduğumuz koşullarla kıyaslandığında olumlu olarak değerlendirilebilecek durumlardan, somut koşullardan pek söz etmezler. Ve yine ne yazık ki, kapitalist deneyime henüz yeni başlamış acemi bir ülke olarak orası da pek fazla olumlu gelişme sunmaz zaten. Hepsi birleşince de halkımızı anayurdumuzdan soğutmak, uzaklaştırmak için gereken her şey hazır hale gelir. Pek çokları da bilerek bilmeyerek buna hizmet ederler.
Oysa orası (Adıgey Cumhuriyeti) dünyada ulusal bayrağımızın dalgalandığı tek toprak parçasıdır. Orası Rusya Federasyonu'nun kurucu unsurlarından biridir. Orada %21 düzeyine düşmüş nüfusumuza rağmen, Rus çoğunluğun oylarıyla anadilimiz resmi dildir. Orada anadilimizle eğitim-öğretim yapan okullarımız vardır. Anadilimizle yayın yapan radyomuz, televizyonumuz, dergimiz, gazetemiz vardır. Nicel ve nitel olarak gücümüz yettiği ölçüde bunları geliştirme, çoğaltma, bunlara yenilerini ekleme hakkımız da vardır. Orası bizim Anayurdumuzdur.
Anayurdumuzu dakik bir biçimde izleyerek oradaki birtakım olumsuzlukları dillerine dolayanlar her halde görevlerini yapıyorlardır. Ama onların etkisinde kalan iyi niyetli, yurtsever Çerkesler de var. Onların dikkatlerini çekmek, Anavatandan daha fazla soğutulup uzaklaştırılmalarına göz yummamak adına bizlerin; yönü anavatana dönük olan insanlar ve kurumlar olarak yapmamız gereken çok şey olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle şunu unutmamak gerekir ki, ülkeler kural olarak kararlarını kendi somut koşullarına ve ihtiyaçlarına göre alırlar. Hiçbir ülke, dışarıdan gelen düşmanca saldırılardan etkilenerek adım atmaz. Hatta düşmanca saldırılar, tam tersine, "madem ki düşmanlarım böyle istiyor, tersini yapayım" tarzındaki bir yanlış düşünceyi bile tetikleyebilir. Anavatandaki karar ve uygulama süreçlerinde etkili olabilmenin en etkili yolu, bizzat yapının içinde, karar ve uygulama süreçlerinde yer almaktır. Bunun dışında karar süreçlerini etkileyebilmenin yolu ortak çıkar ilişkilerinden ve diğer iyi ilişkilerden; iyi komşuluk ve dostlıuk ilişkilerinden geçer. Bu çerçevede yapılabilecek dostça eleştiri ve önerilerin etkili olma olasılığı yüksektir. En azından, düşmanca saldırı yöntemlerinden çok daha yüksektir.
p>Muhacerette yaşayan Çerkesler (Kafkaslılar) olarak Anayurdumuz Çerkesya'da meydana gelen oluşumlarda söz sahibi olmak istiyorsak öncelikle orada olup bitenlerle ilgilenmeliyiz. Oraya dönüp yerleşmeyi, orada iş kurmayı. ev-bark edinmeyi, oranın bir parçası olmayı hedeflemeliyiz. Hiç değilse oraya dostça yaklaştığımızı, orada iyi şeyler olmasından memnun olduğumuzu eylem ve söylemlerimizle göstermeliyiz.
Anayurttaki yönetim birimlerimiz, öncelikle ve özenle korunması gereken temel ulusal yapılarımızdır. Bu yapılar içinde bizzat yer alamıyorsak, bu yapılara aidiyet duygusu içinde sahip çıktığımızı gösteremiyorsak, "bari zarar vermeyelim" demek durumundayız.
p>89 farklı yönetim biriminden oluşan Rusya Federasyonu'nda aleyhimizde olduğunu düşündüğümüz kimi düzenleme ve uygulamalar karşısında hemen aklımıza gelebilecek ve etkili olabilecek güvenceler, oradaki çok uluslu yapılar arasındaki denge ve dayanışma, oradaki kardeşlerimizin, az nüfuslu halkların duyarlılıkları, dostluk ve kardeşlik ilişkileri ve nihayet global dünya dengeleri olabilir.
Son günlerde gündeme oturan talihsiz bir gelişme, Krasnodar Valisi Tkaçev'in Adıgey Cumhuriyeti'nin, tekrar Krasnodar Eyaleti'ne bağlı bir Özerk Bölge durumuna indirilmesine ilişkin tartışmalara katılarak, bu doğrultuda görüş belirtmesidir.
Esasen bu görüş, son yıllarda kimi marjinal slav fanatikleri tarafından dillendirilmekte ve provoke edilmekte, hatta coğrafi olarak Krasnodar ilinin hemen yanıbaşında yaşayan kimi Adıgeler arasında da bürokrasinin azalması, sağlık, eğitim vb kimi hizmetlerin daha kaliteli, çabuk ve kolay alınabilmesi gibi kimi pratik beklentilerle (az da olsa) taraftar bulabilmekte idi. Ancak bu düzeydeki kimi cılız söylemler, altyapısı olmayan marjinal fanteziler olmaktan öte anlam taşımıyor ve ciddiye alınmıyordu.
Ne var ki, Putin yönetiminin, bir yandan Rusya Federasyonu'nu oluşturan federe yapıların yöneticilerinin birer eyalet valisi gibi merkezden atanması gerektiğini söylemesi ve buna ilişkin kimi yasal düzenleme girişimleri başlatması, bir yandan da Krasnodar gibi büyük bir eyalet'in valisi olan ve gelecekte Rusya Federasyonu'nun potansiyel başkan adayları arasında adı geçen Tkaçev gibi üst düzey bir yetkili tarafından dile getirilmiş olması, konuyu, ciddiye alınması gereken kaygı verici bir boyuta taşımıştır.
Nitekim Adıgey Cumhuriyeti'nin en büyük sivil toplum kuruluşu olan Adıge Xase ve Adıgey Cumhurbaşkanı yayımladıkları bildirilerle olayı protesto etmişler, hem anayurtta hem de diyasporada yaşayan halkımızın duygularına tercüman olmuşlardır.
Çok uluslu bir ülkede, farklı kökenden gelen ulusal topluluklara ve yönetim birimlerine haklarını vermemek veya verilmiş haklarını geri almaya kalkışmak "arı kovanına çomak sokmak"la eşdeğerdir.
p>Rusya Federasyonu, (Çeçenya dışında) 89 yönetim biriminden oluşmaktadır. Bunların birçoğu etnik köken olarak Rus olmayan halkların oluşturduğu federe cumhuriyet ve özerk yapılardır. Bu yapıların Sosyalizm döneminden beri sahip oldukları ve alıştıkları kimi demokratik ulusal hakları vardır. Federe ve özerk yapılar ulusal kültürel kimlikleriyle tanınmakta, kendi parlamentolarını, merkezi ve yerel yöneticilerini seçebilmekte, federasyon merkezindeki federal parlamentoda eşit biçimde temsil edilmektedirler... Bunları geri almaya kalkışmak, "halkların kardeşliği", "barış içinde birlikte yaşama" gibi evrensel ilkeler temelinde küllendirilmeye çalışılan tarihsel Rus düşmanlığını hortlatabilir, güven bunalımına ve ulusal varoluş kaygılarına, dolayısıyla iç çatışma ve savaşlara yol açabilir. Bilgi toplumu, sibernetik çağı ve evrensel insan hakları gibi kavramlarla tanımlanan günümüz dünyasının inanılmaz bir ekonomik ve teknolojik yarış içinde bulunduğu bir dönemde böylesi bir iç savaşın ülkeye ve halklara ne denli pahalıya mal olacağı açıktır. Merkezi .yönetim başta olmak üzere bunu kimsenin arzu etmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla çok uluslu hassas yapının bizzat kendisi, düzenin, barış ve huzurun en önemli güvencelerinden birini oluşturur. Nasıl ki, atom silahına sahip iki süper gücün bulunması atom savaşı çıkmamasının güvencesi olabilmektedir, tıpkı onun gibi, bir ülkede çok uluslu yapı ve buna dayanan hassas denge de o yapının korunması için önemli ve etkili bir güvence olabilmektedir. Daha açık ve somut bir anlatımla; 80 yıldır kimi ulusal haklara sahip olmuş, bu hakları kullanmaya alışmış çok sayıda farklı halkın federal örgütlenmesinden oluşan bir devlet yapısında, az nüfuslu çok sayıda halkın zararına olabilecek kararları almak ve hayata geçirmek o kadar kolay olmayacaktır. Çok uluslu bir federal yapı olan Rusya Federasyonu'nda da az nüfuslu halkların ve onların yönetimlerinin onaylamayacağı yapısal değişim girişimlerinin başarı şansı zayıftır. Ciddi anlamda böyle bir tehlike varsa, bunu önlemenin en etkili yolu, öncelikle bu federal yapı içinde yer alan az nüfuslu halkları uyarmaktan, birlikte tavır almaktan geçer.
Anayurtta vatandaşlık hakkı almış, orada ev-bark edinmiş, oraya sahiplendiğini somut bir biçimde göstermiş kesimlerin çağdaş anlamda örgütlü ve barışçı yaklaşım ve değerlendirmeleri dışında, muhaceretten yöneltilecek düşmanca saldırılardan bu konuya herhangi bir olumlu katkı beklenemez.
Federe Cumhuriyet yöneticilerinin merkezden atanmasına yönelik gelişmeler de, ekonomi ve asayiş sorunları öne çıkarılarak bu az nüfuslu halkların ve temsilcilerinin ikna edilmesi suretiyle gündeme getirilmiştir. Elbette öne sürülen çözümün doğru olup olmadığı tartışılabilir. Ancak bu tartışmaların da en etkili sonuç alınabilecek zemini, yine federasyonu oluşturan az nüfuslu halkların yönetim birimleridir.
Öte yandan, serbest piyasa koşullarında yeni yeni oluşup gelişmeye ve dünya ekonomisi ile entegre oldukça daha da güçlenmeye başlayan ülke içindeki ulusal sermayenin ve büyük Rusya pazarından olabildiğince büyük pay almak için fırsat kollayan uluslararası sermayenin örtüşen çıkarları da ülkenin daha stabil olmasını gerektirmektedir.
Bütün bu koşullar, Rusya'da "arı kovanına çomak sokmak" veya "duvarın temel taşını oynatmak" anlamına gelebilecek türden girişimlerin gerçekleşme olasılığını önemli ölçüde azaltmaktadır.
p>Ne var ki, bu tür söylemler, zaman zaman başka ülkelerde de "tribünlere oynamak" adına veya başka gerekçelerle gündeme gelebilmektedir.
Umalım ve dileyelim ki, Tkaçev'in bu talihsiz beyanı da bu çerçevede söylenmiş veya basın toplantısında yöneltilen provokatif bir soru karşısında ifade edilmiş, amacını aşan bir söylem olsun ve bizzat kendisi tarafından bir biçimde düzeltilsin. Bu, yalnızca Adıgey Cumhuriyeti veya Kuzey Kafkasya Cumhuriyetlerinin değil, az nüfuslu diğer federe yönetimlerin de tümüyle Rusya Federasyonu'nun da yararına olacaktır.
+''+Fahri Huvaj