Sürgündeyim 140 Yıldır

nan+''+

Hiç unutamadığım bir hikaye vardır, anneannem sürgünden geçen onca yıla karşın her akşam otururmuş köy evininin kapısına. Ve kimseyle konuşmazmış yalnızca ağlarmış, nerede nasıl öldüğünü bilmediği kardeşi için, ve güneşin batışına kadar kendisiyle acılarıyla baş başa kalırmış...

21 Mayıs 2004, sürgünün 140. Yıldönümü. 140 yıl önce yitirdik atalarımızı Karadenizin sularında... Çoğunu “Kara” sular yuttu. Kalanların birçoğu ise kayboldu. Yazıya onların manevi huzurlarında saygıyla eğilerek başlayalım...

Bulunduğu coğrafi yapısı itibari ile verimli topraklara, zengin yer altı kaynaklarına sahip Kafkasya, Çerkes halklarının anayurdu, tarih boyunca bütün yayılmacı devletlerin göz diktiği, tüm büyük ülkelerin geçiş yolu olarak kullandıkları, büyük imparatorlukların bir çoğunun kendi topraklarına katmak istedikleri stratejik bir ülkeydi. Kafkas halkları, tarihlerinin her döneminde vatanları ve özgürlükleri için büyük imparatorluklara karşı savaşmışlardır. Toprakları işgale uğramış, evleri köyleri yakılmış, nüfusunun oldukça önemli bir bölümünü bu uzun savaşlarda, salgın hastalıklarda kaybetmiştir. Kafkasya'da 18. ve 19. yüzyıllarda yoğunlaşan çarlık ordularının saldırılarına direnmeye çalışan Çerkesler, 19. yüzyılın ilk yarısında çok kanlı bir biçimde vatanlarını korumayı sürdürmeye çalışmışlarsa da, büyük kayıplar vererek güçsüz düşerler.

Çerkesler Osmanlı topraklarına sığınmaya başlar. Birçoğunun cesedi kalır taşınan “kelle başına” para alan takalarda.. Açlıktan, havasızlıktan, ezilerek ve aşırı yüklü gemilerin batmasından binlerce kişi yollarda ölür...

Yaşanan büyük dramın sonucunda binlerce insan birçok ülkeye dağılır, yaşanan acıların büyük kısmı yazıya dökülmemiştir. Dönemin koşulları göz önüne alındığında rakamların sadece tahminlerden ibaret olduğu anlaşılacaktır. En fazla insanın sürgün ettirildiği tarihler 1863 sonbaharı ile 1864 yılıdır ve 1880 yılında Kuban bölgesinde tüm dağlı halklardan kalan nüfus sadece 90.000 civarındadır. Bütün bu olaylar prehistorik devirlerde değil, 19. yüzyıl ortasında, dünyanın gözü önünde olmuştur. Çerkes halkının kendi topraklarındaki doğal gelişim süreci kesintiye uğratılmış, emperyalist emeller uğruna yaşama hakkı elinden alınmıştır. Başta Rusya olmak üzere Osmanlı devleti ve dönemin güçlü avrupa devletleri bu büyük sürgünün sorumlularıdır. Sürgün bir kopuştur. Sürgün, bir ağacın dal ve yapraklarının hayat kaynağı olan toprak ve sudan koparılmasıdır şairin deyimiyle..

Sürgünün üzerinden geçen 140 yıla karşın, halen dünyanın konudan bihaber olması, bu olayın dünya gündemine getirilememiş olması, kendi insanlarımızın bile, tarihinin en önemli bölümünden kısmen habersiz yaşaması, toplumumuz için düşündürücüdür.

Halkımızın yaşadığı sürgün ve soykırımın çok daha azını yaşamış olan halklar bugün tüm dünyaya bu olayı anlatmaları sayesinde çeşitli kazanımlar elde ederek olayların telefisini istemelerine karşın, biz bu konuda çok zayıf kaldık, 140 yıl içerisinde yeterli bir girişimde bulunamadık.

21 Mayıs'ın özellikle “sürgün” ve “soykırım” gününe dönüştürülmesi çok önemli ve zorunludur. Yazıyı 21 Mayıs Andı ile bitirmek galiba en uygunu olacak...

Biz, insanlık tarihinin en acımasız sürgün ve soykırımını yaşamış Çerkesler olarak... nerede yaşıyor olursak olalım yaşadığımız soykırımı unutmayacağımıza, gelecek nesillere de unutturmayacağımıza... her türlü baskıya asimilasyona karşı koyarak var olacağımıza... 21 Mayıs'ı ulusal-kültürel dirilişimizin günü yapacağımıza... yaşadığımız tüm ülkelerde Anavatanımız Kafkasya'da ve tüm dünyada barışı savunacağımıza... Atalarımızın manevi huzurunda ant içeriz...

p>+'



'+Koj Fırat Kozok

Share